Arkadaşlık Nedir?


Bu hayatta ne yaparsanız yapın, arkadaşlarınız görmediği sürece önemli değildir.

Barney Stinson

Atalarımız avcılık toplayıcı zamanlarında tüm gününü neredeyse avlanarak ve hayatta kalmaya çalışarak geçiriyorlardı. Ateşin bulunmasıyla beraber bu aydınlık saatler uzadı ve artık geceleri de aktif olmaya başladılar. Kamp ateşinin etrafında toplanan insanların seks yapmaktan, dans etmekten, şarkı söylemekten ve sohbet etmekten başka yapacak pek bir şeyleri henüz yoktu. Burada, bu ateşin etrafında, bu zaman bolluğunda arkadaşlığın ilk temellerini farkında olmadan attılar. Peki bu temel nasıl atıldı? Hepimizin, her gün sürekli yaptığı bir şeyle, dedikoduyla.

Dedikodu dediğim an özellikle kadınlarda bir gülümsemeyi hisseder gibiyim. Kadınlardaki bu gülümsemenin sebebi de işte bu kamp ateşinin etrafında yaşananlara dayanıyor. Bir araştırmaya göre, bahsedilen dönemde kadınların sohbetleri sosyal bir ağ oluşturmakta anahtar rol oynarken, erkeklerin konuştuğu şeyler genelde kadınlarla çiftleşmek için onlara kendilerini ifade etmeleriyle sınırlı kalıyordu. Kadınların yaptığı bu konuşmaların anahtar rol olma sebebiyse grup için iyi ve kötüyü birbirinden ayırma dürtüleriydi. Peki bu ayırmadan kastım tam olarak nedir? Şöyle açıklayayım;

Yeni büyüyen bu küçük toplulukta, erkekler avlanmakla ilgilenirken kadınlar daha çok bitki toplama ve çocuk bakma üzerine görevlendirildiler. Bu avlanma ve pişirme olaylarını kimin üstlenmesi gerektiği de kadınların yaptığı (şu şunda daha iyi, bu bunda daha iyi) konuşmalarında belli oluyordu. Bu konuşmalar aynı zamanda kimin tehlikesiz olduğunu, kimin tehlike yaratacağının da farkına varılmasını sağlayan konuşmaları geliştirdi. İşte dilimizin oluşmasını sağlayan dedikodu da böylelikle evrimine başlamış oldu. Dil evrilmeden önce, iki hayvan arasındaki bağ ‘social grooming’ denilen bir olayla gerçekleşiyordu. ‘grooming’in tam bir Türkçe karşılığı yok fakat karşındakini okşamak, bakmak gibi ‘konuşmasız ilgi’ olarak anlatılabilir. Aslında ilk insanlardaki bağı oluşturan faktör buydu fakat dil evrilmeye başladıktan sonra bu ‘grooming’in yerini dedikodu aldı. Çünkü konuşarak aynı etkiyi, aynı anda birden fazla kişiye uygulayabiliyorduk. Peki tüm bunların faydası ne oldu?

Dünyadaki tüm canlıların tek bir ortak amacı var. Hayatta kalmak. Hayatta kalmak için ise dürtülerimiz, tepkilerimiz var. Bu tepkiler don, kaç ve savaş tepkileridir. Herhangi zor veya tehlikeli bir durumda hormonlarımızın kontrolüyle bu 3 hayati tepkiden birini veririz. Fakat bazen öyle zor psikolojik bir durumla karşılaşabiliriz ki, hormonlarımızın kontrolü yetersiz kalır ve kontrol artık yine onların oluşturduğu duygularımızdadır. Bu fazla duygu yüklenmesinin etkisinden çıkamayıp doğru kararı da veremeyebiliriz. (Hepimiz bu durumu yaşamışızdır) Bu noktada insanın sosyal bir varlık olması devreye giriyor. Bir arkadaşınız ya da yakınınız sizin yaşadığınız ağır duyguların altında kalmadan sizi bu zor durumdan kurtaracak olan kararı sizin için verebiliyor. Bu noktada da hem yardım almak, hem de yardım edebilmek için empati duygumuzu geliştirmişiz.

Hayatta kalabilmenin bir diğer koşulu da kendini tanımak. Popülasyonun artmasıyla beraber yapılabilecek şeylerin de sayısı neredeyse sınırsız hale geldi. Hayatta kalmanın tek koşulu iyi avlanabilmek ya da iyi bir vücuda sahip olmak değildir artık. Çağlar ilerledikçe, insan evrildikçe ihtiyaçları ve yetenekleri de arttı ve bu artış insanların çeşitlenmesine yol açtı. Dolayısıyla artık tek tip insandan çıkıp, eşsiz birer bireylere evrildik. Hepimizin yetenekleri, yapabildikleri şeyler artık farklı oldu. Yani herkesin hayatta kalma stili birbirinden farklılaştı. Bu çeşitlilik arasında kendi rolünü bulmak ya da yaratmak, hayatta kalma stilinin ne olacağını belirlemek bu yolculuğun en anahtar rolü oldu. Kendini tanımanın en iyi yolu ise, kendini anlatabilmek ve ifade edebilmekten geçiyordu.

İnsanlık, tarih boyunca kendini ya da bir şeyleri anlatmanın yüzlerce yolunu bulmuştur. Sanat da bunların en başında gelir. Her sanatçının eseri onun anlatmak istediği şeylerle doludur. Fakat hepimiz sanatçı değiliz ve sadece eserlerle kendimizi ifade etmek de yeterli olmayabilir. Peki en gerekli zamanda nasıl ve kime ifade edebiliriz kendimizi? Tabii ki en yakın arkadaşımıza.

Kendimizi tanımak için önce ne istediğimizi bilmemiz gerekiyor. Ne istediğimizi bilmek biraz zor olabilir çünkü yapabileceğimiz şeyler sınırsız olmuştur. Bu yüzden öncelikle ne istemediğimizi bulmamız gerekiyor, bunun için de dürüst olmamız. Dürüst olmadığımız zaman bize dayatılan ve bizden beklenen şeyleri istediğimizi sanabilir ya da bazı şeyleri istemediğimizi reddedebiliyoruz. Dürüstlükle yapılan bir derin sohbet; kendimizi tanımamıza, anlamamıza ve yönlendirmemize yardımcı olur. Böyle bir sohbeti yaptığınız kişi de ya zaten yakın arkadaşınızdır ya da bu sohbetten sonra artık yakın arkadaşınız olmuştur.

Arkadaşlık, insanın bencilliğinden doğan bir şeydir. Sosyal bir varlık olmamızın tek sebebi, hayatta kalma dürtümüzdür. Arkadaşlık kurmak, dedikodu yapmak (yani o kamp ateşinin etrafında oluşan şeylerin hepsi) bizi diğer hayvanlardan ayıran faktör olmuştur. Besin zincirinin en tepesine çıkmamızı sağlayan şey işte bu kurduğumuz ilişkilerdir.

Arkadaşlığın anlamı herkes için farklıdır. Benim için ise arkadaşlık birbirini geliştirmek, olunmak istenen kişi yolunda birbirini desteklemektir. Her zaman insanlarda bir farkındalık sağlamak istedim. Bunun için farklı yollar denedim. Bu sefer bu isteğimi buradan sizlere anlatarak sağlıyorum. Bu yolda yakın arkadaşlarımın bana olan desteği olmasa şu an olmak istediğim kişi muhtemelen olamazdım. Bu dünyadaki sınırlı sayıdaki günlerimizi birlikte geçirdiğimiz bir avuç insan var. Onların değerini bilmek kendimize ve onlara yapacağımız yatırımdır.

Benim adım Question Head. İzlediğiniz için teşekkürler.

Exit mobile version