Devlet nedir? Neden kurulurlar? Nasıl yönetilmelidirler? Filozoflar bu konuda da kafa yormuş ve siyaset felsefesi adında bir alan kurmuşlardır. Biz de bu videomuzda devletler hakkında görüş bildiren kilit filozofların görüşlerini derledik. Bakalım ne demişler? Gelin videonun devamında hep beraber öğrenelim.
(intro)
Platon kralların filozoflardan seçilirse şayet o ülkenin adaletli yönetileceğini iddia eder. Bu idealar devletinin gerçekleşmediğini gören Platon, aile yapısına önem verir. Ona göre toplumsal sınıf kavramı insanın doğasından gelir. Demokrasinin getirdiği eşitliğe de karşı çıkarak, özel mülkiyetinin yersiz olduğu sınıfsal çıkarları esas alır. Genel olarak devletin yani toplumların oluşması ona göre bireylerin kendi kendilerine yetmemeleri ve varlıklarını devam ettirmek için başka insanlara ihtiyaç duymalarıdır.
Aristoteles, devletin tek bir kişi tarafından değil de azınlık veya çoğunluklar tarafından yönetilmesi gerektiğini ileri sürer. Devletlerin amaçlarını ise içinde ayrıldıkları tür ve şekilleri tam olarak benimsedikten sonra oluşabileceklerini, iyi devlet tanımının yapılabilmesi için ise devletin şekli belirlenirken oluşturulan hedefe göre tanımlanabileceğini düşünür. Devlet yönetiminde hukukun önemli bir yeri olduğunu ilk kez vurgulayan Aristo, devletin esas amacının halka huzuru lanse ettirmesi olduğunu söyler. Devletin iki unsurdan oluştuğunu, ilk unsurun insan, ikinci unsurun ise ülke olduğunu ifade eder. Devlette bulunan insanların akıl ve erdem sahibi olmaları gerektiğini bu sayede sosyal ilişkiler kuracaklarını bu sayede sosyal devlet olunacağını anlatmaya çalışır.
Cicero ise yayılmacılık politikasını benimser. Devlet modelinde Platon’dan da fikirler barındıran Cicero yasaların çiğnenebilir olduklarını kabul eder. Devlet Cicero’ya göre güçlü bir yapıya sahiptir. İmparatorlukların güçlerini yıkıcı olmalarından aldıklarını düşünerek, devletin kötüye gitmesi durumunda sorunların yine yasalarla çözüleceğini savunur ve diktatörlük kavramının kökünü oluşturur. Aynı zamanda bir devlet adamı da olan Cicero “Devlet Üzerine ve Yasalar Üzerine” adlı iki kitap yazmıştır.
Parçaları uyum halinde çalışan insan organizmasını devlete benzeten Fârâbî, bu parçaların uyum içerisinde çalışmalarını yanı sıra herkesin üstüne düşen görevi eksiksiz ve tam yapmasıyla oluşacağını savunur. Doğal bir hiyerarşinin varlığına da değinen düşünür, herkesin eşit haklara sahip olmadığını savunur. Hiyerarşinin en üstüne hükümdarı oturtur. Farabi’nin ideal devleti hiyerarşi üçgeni içerisinde herkesin görevlerini yaptığı topluma hizmette bulunan devlettir.
Egemenliği kavram haline getirdiğine inanılan, 1530’lu yıllarda dünyaya gelmiş Jean Bodin modern devleti benimser. “Devletin Altı Kitabı” isimli eseriyle hukukun genel ilkelerini ortaya koymaya çalışır. Bodin egemenliğin “mutlak”, “bölünemez”, “devredilemez” ve “sürekli” olduğunu savunur ve bütün bu kavramları devleti oluşturduğuna inandığı hiyerarşi tablosunda en üste “Tanrı’yı” koyarak tanımlar. Devletin amacının sadece halk güvenliğini sağlamak olmadığını, bunun yanı sıra halkı mutlu etmek gibi amaçlarının da olduğunu söyler.
Hükümdarın sahip olması gerektiği özellikleri anlatan Hükümdar ve Söylevler adlı eserleriyle Machiavelli devletten çok gücü elinde tutan kişiyi benimser. Gücü elinde tutan kişinin prens olduğunu ve tanrıyı siyasetten ayrı tutmayı savunur. İtalyan olan Machiavelli parçalanmış olan prenslikleri bir arada tutarak bir devlet oluşturmayı amaçlar. Halka dayalı yönetim için yasaların yanında orduyu da ön plana alan Machiavelli Ulusal Ordu fikrini ortaya atarak, ordunun halktan olması gerektiğini savunur. Siyasetten din fikrini çıkardığı için Machiavelli laiklik yolunda ilk adımları attığı düşünülür. Siyasette her yol mübahtır anlayışını benimseyen Machiavelli iktidara gelmek ve bunu sürdürebilmek için rakibini yok etmenin iyi bir şey olduğunu savunur.
Hobbes siyasal iktidarın kilisede değerli kral olmasını isteyerek monarşi yanlısı olduğunu belirtir. İyi ve kötünün devletten geldiğini, devletin belirlediğini iddia eder. Devlet kurmanın ise insanların ölüm korkusu ve barış isteğinden kaynaklandığını dinin devlete tabi olması gerektiğini kilise başında bulunan kişinin dinsel hutbelerinin ve dinsel kitapların egemenlik tarafından yorumlanacağını söyler. Güçlü iktidarı savunan Hobbes parlamento ile kral arasında kalınırsa çatışmaların çıkacağını bunun da iç savaşlara neden olacağını savunur. Bu yüzden bütün egemenlik haklarının kralda toplanması gerektiğini düşünür. Yasanın yasaklamadığı her şeyi yapmakta özgür olduğumuzu savunur.
John Locke da doğal yaşamın yanı sıra sözleşmelerle kurulan devletin varlığına, bu şekilde kurulan devletlerin iktidarının kuvvetli olacağına inanır. Devlet ve toplum düzenini sağlamak için de iktidarda sözcülük yapar. Herkes için eşit ve ortak noktalar bulmaya çalışarak devletin doğuşunun haklara ve deneysel ilkelere dayandığını belirtir. Locke’a göre iyi yönetim biçimi herkesin boyun eğeceği ve herkese eşit yasalar ile başlar. Yargıçların kesinlikle tarafsız olması gerekir. Yasama ve yürütme erkleri halktır. Yasalar çiğnendiği takdirde halkın direnme ve verdiği gücü geri alma yetkisi olmalıdır.
Montesquieu, Kanunların Ruhu isimli eserinde; sosyal, siyasal ve dini kuruluşları, mutlakiyetçi monarşinin prestijini sarsar bir şekilde ince bir tahlile tâbi tutar. Montesquieu bu eserinde mutlak monarşi yerine meşruti monarşiyi savunur.
Jean-Jacques Rousseau ise Toplum Sözleşmesi isimli eserinde insanların mutluluk ve fazilet gayesiyle bir araya gelmesi ve bu yüzden toplumun her bir ferdinin toplumda eşit hak ve sorumluluklara ayrıca yönetimde eşit payı olması gerektiğine işaret ederek demokrasiyi savunur. İşte kilit filozoflar siyaset felsefesinde bu fikirleri dile getirir. Böylece bir videonun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum