Dinozorlar, muhtemelen hepimizin hemfikir olduğu muhteşem canlılardı. Belki ellerimizde pek kanıt olmasa da fosil iskeletlerinden güçlerini ve biçimlerini büyük ölçüde anlayabiliyoruz. Yükselen titanozorlardan acımasız T-rex avcılarına kadar hepimizin dinozorlar hakkında filmlere güzel konular oluşturacak fikirleri var elbet. Ancak şöyle bir sorun var. Televizyonlar da ya da sosyal medyada gördüğümüz dinozorların çizimleri gerçeğe yakın mı? Ya da gerçek mi? Ya da gerçek olabilir mi? Gerçekte nasıl yaşadıklarını ve neye benzedikleri hakkında ne biliyoruz? Çoğunlukla duyduğumuz gibi, araştırmacılar dinozor biyolojisinin tüm bu yönleri hakkında çok şey öğrendiler, hatta bunu öğrenmek için şimdiye kadar keşfedilen en büyük fosilleri incelemek zorunda bile değiller.
Hatta, en ilginç bilgilerden bazıları dinozorların dışkılarından geldi. Colorado Üniversitesi’nden Karen Chin, 25 yıldır koprolit adı verilen fosilleşmiş dinozor dışkıları üzerinde çalışıyor. ve şunları söylüyor, “Dinozor dışkıları bulmak oldukça nadirdir, ancak onları bazı yerlerde bulabiliyoruz. Ve eğer iyi korunmuşlarsa, bize dinozorun yediği bazı şeyleri anlatabilirler.” Elbette burada sürpriz yok, diye düşünebilirsiniz. Dinozorlar ya yaprakları yediler – ya da birbirlerini, değil mi? Fakat Karen, son derece iyi korunmuş kas dokusu gösteren bir koprolitten alıntı yapsa da, beklenmedik yemeklere dair kanıtlar da buldu. Bitki yiyen dinozorlara ait bazı fosil dışkılarında Karen, onların odun yediklerine dair kanıtlar buldu. O kadar çok şey vardı ki, Karen dinozorların ağaçlardan yapraklarını çıkarırken önemsenmeyecek derecede odun yutmadıklarının sonucuna vardı. Aslında, bu odun içeren koprolitlerin daha fazlası bulunduğundan, farklı dönemlerden korunarak, odun yemek bu canlılar için mevsimsel bir alışkanlık gibi görünmeye başlıyor, ancak Karen henüz emin olamamış.
Dinozorlar, otçul canlıların otlayacak çok şeyi olmadığı bu dönemde fazladan kaynak elde etmenin bir yolu olarak odunları yemiş olabilirler. Çünkü henüz Dünya’da otlar yaygınlaşmamıştı. Yani en azından dinozor döneminin son aşamalarına kadar. Dinozorların ne yediklerine dair daha fazla ipucu, gerçek bağırsak içeriğini koruyan son derece nadir bulunan fosillerden geliyor. Londra Doğa Tarihi Müzesi’nden Paul Barrett, “Size kesin bir sayı vermek istemezdim, ancak otçul dinozorlar için bağırsak içeriğiyle bilinen beşten az örnek olduğunu tahmin ediyorum” şeklinde bir açıklama yapıyor. “Bunlardan birinin midesi çam iğneleriyle doluydu, diğerinin ise meyvelerle dolu bir midesi vardı.” diye devam ediyor. Ayrıca küçük de bir bilgi verelim. İnsanların dinozor bağırsakları ve dışkıları gibi şeyleri inceledikleri alana “paleobiyoloji” deniyor. Bu, esasen eski bitkilerin ve hayvanların milyonlarca yıl önce gerçekte nasıl yaşadıklarını ve işlediklerini soran bir disiplin kısaca.
On yıllardır dinozor paleobiyolojisini anlamak için kullanabileceğimiz çok az kanıt vardı. Ancak 1970’lerin sonlarında, paleontolog Jack Horner, fosilleşmiş yumurtalar, embriyolar ve bebek iskeletlerini keşfetti. Bu, dinozorların tıpkı insan gençler olarak nasıl olduklarına dair anlayışımızda açıkçası bir devrim yarattı. Bu ve diğer yuvalama alanlarının keşifleri bize birçok dinozorun doğum öncesi yumurtalarına baktığını ve yumurtadan çıktıktan sonra da yavrularıyla uzun süre kalabileceklerini öğretti. Bu size bir şeyi hatırlattı değil mi? Evet kuşlardan bahsediyorum. İşte o meşhur teori de buradan geliyor. Her iki davranış da dinozorların günümüz kuşlarına çok benzemesini sağladı. Son 30 yıldaki dinozor paleobiyolojisindeki en büyük ifşaatlardan (gizli bir şeyi açığa vurmak) biri, birçok tüylü fosilin keşfi olmuş. Düşünsenize elektrik tellerinde devasa büyüklükte kuşların olduğunu 🙂 Yani kısacası dinozorlar ve kuşlar arasındaki benzerlikler daha da çok ortaya çıkıyor. Bilim insanlarına göre, kuşların yaptığı gibi uçmak için kullanmasalar bile, bazı türlerin sahip olduğu açık. 150 yıldan fazla bir süre önce, ilk olarak bir dinozor türünün – Archaeopteryx’in – tüylü olduğunu öğrendik, ancak diğer türlerin de benzer şekilde süslendiğine dair çok az kanıt vardı. 1990’larda Çin’de tüylü dinozor fosilleri bulunduğunda her şey değişti. Dinozorların dış görünüşleri açısından, bilimsel açıdan gerçekten ilerlememize neredeyse her şeyden daha fazla yardımcı oldu…
Tabii ki pek çok tüylü dinozor açıkça uçamazdı. Ancak öyle bir teori vardı ki gerçekten de inanılmaz. Bu teoriye göre dinozorlar tüyleri iletişim için kullanılabiliyor olabilirlerdi. Tüylerin yanı sıra, onu gösteren bazı nadir fosillerden dinozor derisinin neye benzediğini biraz biliyoruz. Araştırmacı Barret, bunların bir timsahınkine benzeyen pullu bir cilt olduğunu söylüyor. Evet bu sefer pek de şaşıracağımız bir şey değildi. Ama şimdi biraz daha ilginç bir soruya cevap verme vakti geldi. Dinozorların rengi neydi? Son zamanlarda araştırmacılar, dünyayı dinozorlarla paylaşan deniz sürüngenlerinin fosillerindeki nadir pigment kanıtlarını ortaya çıkardılar ve analiz ettiler. Araştırmacılar, yunus benzeri bir tür olan bir “iktiyozor”da melanin kanıtı buldular, bu da onun çok koyu bir ten rengine sahip olduğunu öne sürdü. Başka bir makale, küçük bir et yiyen dinozor olan Sinosauropteryx’in kuyruğunu örten tüyler üzerindeki çizgilere işaret eden benzer koyu pigmentleri tanımladı. Araştırmacılar, bu çizgilerin “kestaneden kırmızımsı kahverengiye kadar tonlar sergilediği sonucuna varılabileceğini” söylüyorlar.
Et yiyen küçük bir dinozor olan Sinosauropteryx’in kırmızımsı kahverengi çizgili bir kuyruğu vardı.
Barrett, bu tür çalışmaların gerçekten paleobiyolojinin en ileri noktasında olduğunu belirtiyor. “Bu ilginç bir fikir ama dinozorların çoğunun neye benzeyeceğini bilmekten hâlâ çok uzaktayız” diyor. Bir başka önemli soruysa şüphesiz ki dinozorların sesleri ile ilgili. Bir dinozor kükremesinin neye benzediğini bildiğimizi düşünebiliriz, ancak yakın zamana kadar bu konudaki fikirlerimiz tamamen bir varsayımdı. Örneğin Jurassic Park’ta Trex’in sesi, yavru bir filin kükremesini yavaşlatarak ve onu diğer hayvanların hırıltılarıyla karıştırarak elde edilmiş.
Henüz Trex’in sesinin neye benzediğini hâlâ bilmiyor olsak da, araştırmacılar, onlardan çıkmış olabilecek sesleri anlamak için diğer dinozorlara ait fosilleşmiş kafataslarının dijital taramalarını yaptılar. Barrett, “Bu kafataslarının modellerini bilgisayarda oluşturabiliriz ve isterseniz bu kafataslarına sanal hava üfleyebiliriz” diye açıklıyor. Barrett ayrıca “Yumuşak dokunun bir kısmını yeniden oluşturabiliriz ve bu burun ve boğazların ne tür sesler çıkardığına dair bazı fikirler üretebiliriz.” şeklinde devam ediyor konuşmasına. Açıkçası teknolojinin ilerlemesi sayesinde kim bilir dinozorlar hakkında daha ne tür bilgiler öğreneceğiz. Fakat bekleyip değil araştırarak göreceğiz. Ve sen, umarım videoyu sevmişsindir. Ayrıca uzun zamandır video çekemiyorum. Tekrardan bir başlangıç olur belki 🙂 O zaman kendine iyi bakmayı unutma, görüşmek üzere…
0 Yorum