Kükürt, potasyum ve çinko… Bu seferki bölümde bu üç elementi beraber konu almamızın sebebi, bölümün isminden de anlayacağınız üzere elementlerimizin isimlerinin ya da hikayelerinin Orta Doğu coğrafyasından geliyor olmaları. Ancak bu seferki konumuzu elementlerin fazlalığı sebebiyle 2 bölümde anlatıyoruz. Peki, bu bölümde ele alacağımız üç element ne zaman keşfedildi? Bu elementler Doğu’da nasıl bir yer edinmişti? Elementlerimizin keşfi sırasında ne gibi olaylar yaşandı? Elementlerin Hikâyesi 26. Bölüm başlıyor…
(intro)
Kükürt, antik zamanlardan bu yana bilinmekteydi. Öyle ki Tevrat ve İncil’de kükürtten bahsedilmekte, üstelik İncil’de cehennemin kükürt gibi koktuğu geçmekteydi. Farklı farklı medeniyetler kükürdü inceledikçe kendi dillerine de bu maddeyi aldılar. Bunlar farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda olsa da neredeyse hepsinin ortak bir yanı vardı: Kükürdü ateşle ilişkilendirmişlerdi. Kükürt dilimize Farsçadan geçmiş bir kelime ve gūgird گوگرد kelimesinden geliyor. Bu kelime de Farsçaya Pehlevice veya Partçadan aynı şekilde geçmiş. Kökeni tam olarak belli değil. Bunun yanı sıra dilimizde kükürt anlamında kullanılmayıp alıntılandığı dilde kükürt anlamına gelen bir kelime var: kibrit. Kibrit Arapçada kükürt demek.Bu kelime de Akatçada yine kükürt anlamına gelen kibrītu kelimesinden gelmekte. Kükürt için kullandığımız bir diğer kelime ise sülfür, bu kelime de aynı elementin Batı kökenli ismi. Yunancada kükürt anlamına gelen theîon (θεῖον) kelimesi bir şekilde Latinceye geçerken telaffuz hatasına uğramış ve sulpur halini almış. Antik dönemlerde simyacılar tarafından çokça kullanılan bu element modern dönemde de inceleme konusu olmuş. Kükürt, Étienne François Geoffroy tarafından hazırlanan 1718 tarihli bir kimyasal tabloda sabit yani asidik olmayan alkali sütununda yer almaktadır. Antoine Lavoisier ise yanma deneylerinde kükürt kullanmış ve bunlardan bazılarına 1777 yılındaki yayınları arasında yer vermiştir. Antik dönemlerden gelen mirasıyla kükürt, her zaman periyodik tablodaki yerini korumaya devam etmiştir.
Bu bölüme konu aldığımız bir diğer elementimiz ise potasyum. Potasyum aslında potas maddesinden gelmekte. Evet, arap sabunu yapımında kullanılan potas kostikteki potas. Potas aslında potasyum içeren tuzların geneli için kullanılan bir isim. İçeriğinin ne olduğu bir türlü anlaşılamayan potas; sabun, barut, cam, çamaşır suyu gibi pek çok şeyin üretiminde kullanılıyordu. Peki, potas ne demek? Potasyum karbonat (K2CO3) yapmanın eski yöntemi odun külü toplamak veya üretmek, sonra bu külleri süzmek ve ardından elde edilen çözeltiyi büyük demir kaplarda buharlaştırmaktı, bu da demir kabın dibinde beyaz bir kalıntı bırakıyordu. İşte bu beyaz kalıntı pot ash yani tencere külü olarak adlandırılıyordu. Yani potas buradan geliyor. İyi de potasyumun Orta Doğu coğrafyasıyla ne gibi bir ilgisi var ki bu bölüme konu oldu? Cevap periyodik tabloda gizli. Potasyumun simgesi, K harfi. Bu sembol elementin Latince adı olan “kalium”dan gelmekte. Latinceye bu isim Arapçada bir deniz bitkisinin külü anlamına gelen alkali (القلي) kelimesinden geliyor. Potasyum metali ilk kez 1807 yılında Humphry Davy tarafından izole edilmştir. Davy daha yeni keşfedilmiş Volta pilini kullanarak erimiş potas kostiği elektroliz etmiş ve metali izole etmeyi başarmıştır. Dolayısıyla potasyum, elektroliz yoluyla izole edilen ilk element olmuştur. Sonrasında da “pot ash”ten gelen potasyum adı ve aynı anlamdaki Arapça kelimenin Latincedeki halinin ilk harfi olan K sembolüyle periyodik tablolardaki yerini almaya başlamıştır.
Bu bölüme konu aldığımız son elementimiz ise çinko elementi. Bu element antik dönemlerden beri kullanılmaktaydı. Özellikle metal eşyalar yapılırken pirinç yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı. Pirinç ise bakır ve çinko alaşımının özel adıydı. Daha ileriki dönemlerde simyacılar çinko metalini hava varlığında yakmış ve ortaya çıkan çinko oksidi bir yoğuşturucuda toplamışlardır. Bazı simyacılar bu çinko okside Latince “filozof yünü” anlamına gelen lana philosophica adını verdi, çünkü yün tutamlar halinde toplanıyordu, diğerleri ise beyaz bir kara benzediğini düşündü ve nix album adını verdi. Simyacıların yaktığı bu çinko metali ilk defa Hindistan’da üretildi ve buradan dünyaya ihraç edildi. Metalin adı muhtemelen ilk olarak 16. yüzyılda Liber Mineralium II adlı kitabında metalden “zincum” veya “zinken” olarak bahseden İsviçre doğumlu Alman simyacı Paracelsus tarafından belgelenmiştir. Bu isim hakkında iki ihtimal üzerinde duruluyor. Bunlardan birisi, metalik çinko kristallerinin iğneye benzer yapısı sebebiyle Almancada diş benzeri, sivri veya pürüzlü anlamına gelen zinke kelimesinden türemiş olabileceği. Diğer bir ihtimal ise bu elementi bu bölümün konusu yapıyor. Hindistan’dan ihraç edildiği sırada İran üzerinden geçerken kazanmış olabileceği bir isim: Farsçada taş anlamına gelen seng (سنگ) kelimesi. Hangi iddia doğru bilinmez ancak uzun süre çinkonun Doğu’nun tekelinde olduğu bir gerçektir.
İşte bu Doğu’yla bağlantılı olan 3 element; kükürt, potasyum ve çinkonun hikayesidir. Böylece 26. Bölümün de sonuna gelmiş olduk. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Kaynakça:
Jean-Pierre Poirier, Lavoisier: Chemist, Biologist, Economist, University of Pennsylvania Press, 1998
Arthur Donovan, Antoine Lavoisier: Science, Administration and Revolution, Cambridge University Press, 1996
P. Enghag, “11. Sodium and Potassium”, Encyclopedia of the elements, Wiley-VCH Weinheim, 2004
C. A. Browne, “Historical notes upon the domestic potash industry in early colonial and later times”, Journal of Chemical Education, 1926
Q. T. Craddock, “Zinc in classical antiquity”, London, British Museum, 1998
Henry Vinecome Arny, Principles of Pharmacy, W. B. Saunders company, 1917
Fathi Habashi, “Discovering the 8th Metal”, International Zinc Association (IZA), 2006
Herbert Clark Hoover, Georgius Agricola de Re Metallica, Kessinger Publishing, 2003
Wolfgang Gerhartz, Ullmann’s Encyclopedia of Industrial Chemistry, VHC, 1996
Fathi Habashi, Handbook of Extractive Metallurgy, Wiley-VHC, 1997
0 Yorum