FİLME UYARLANAN 7 BİLİMKURGU KİTABI

7 dk


Film ve kitap alanlarının her ikisinde de bilimkurgu türü bulunur. Bu yüzden bazı filmler aslında daha önce yazılmış kitaplardan uyarlanarak çevrilirler. Biz de bu videomuzda bu şekilde filme uyarlanan 7 bilimkurgu kitabı belirledik. Yani videoda ismi geçecek eserlerin isterseniz kitabını okuyabilir isterseniz de filmini izleyebilirsiniz. Şimdi gelin bu kitapların hangileri olduğuna hep beraber bakalım.

The Martian/Marslı

Andy Weir’ın Marslı isimli kitabı, bir kaza sonucu Mars’ta mahsur kalan Mark Watney isimli bir astronotun hayatını konu alıyor. Watney, bir şekilde Mars yüzeyinde kalıyor ve işin kötü yanı, oradan kaçmak için yapabileceği bir şey yok. Tek yapması gereken, birileri onu kurtarana kadar hayatta kalmaya çalışmak.

Bununla birlikte herkes Mark Watney’nin öldüğünü zannediyor. NASA, Watney’nin Mars yüzeyinde tek başına hayatta kalma durumuna pek olası bakmadığından dolayı, ölü birisini kurtarmak için Mars’a acele bir şekilde çözüm ulaştırmayı düşünmüyor. Bu sırada tüm dünya, Mark Watney’nin hayatını ve Mars görevini konuşuyor. Kendisi bu nedenle Dünya’daki en ünlü kişi olmuş durumda. Ama sorun şu ki Dünya’ da değil.  Mark Watney Mars’ta ve kendi çözümlerini üretmek zorunda.

Açlık, susuzluk, oksijen gibi etmenler Mark’ın en önemli ihtiyaçları. Önce bu problemleri çözmesi gerekiyor ki hayatta kalabilsin.

Bunun yanı sıra kitapta çokça teknik bilgiden bahsediliyor. Bu bazı okuyucular için sıkıcı olabilmekte. Ama yazar bunu bir mühendisçesine anlattığı için, “Gerçekten acaba ben de yapabilir miyim, hayatta kalabilir miyim Mars’ta?” diyorsunuz.

Maceranın anlatımı da bir hayli sürükleyici. Watney geçirdiği her bir SOL yani Mars günü için notlar tutuyor, videolar çekiyor. Ve hikâyemiz böylece Watney’nin kurtarılacağı güne kadar beklemesi ve hayatta kalma çabası ile sürüyor.

Andy Weir’in bu kitabı 2011 yılında yayımlandı ve 2015 yılında yönetmenliği Ridley Scott tarafından yapılarak aynı isimle filme uyarlandı.

Eğer olur da bir gün Mars’a gidecek olursanız bu kitabı yanınıza almayı unutmayın. İnanın, işe yarayacaktır.

The Maze Runner/Labirent

James Dashner’ın Labirent isimli eseri bir seri olarak 5 kitaptan oluşuyor. İlk kitapta anlatılanlar bilimkurgudan çok aksiyon gibi dursa da daha sonra bilimkurgunun izleri yavaş yavaş beliriyor ve kendinizi tam bir bilimkurgu eserinde buluyorsunuz.

Başkahraman Thomas, bilincini kaybetmiş bir şekildeyken ayılır ve bir asansörde yukarı doğru çıktığını fark eder. Asansör durduğunda bir toplulukla karşılaşır ve bu topluluk onu yanına çeker. Bu insanlarla konuşarak kendine dair bir şeyler hatırlamaya çalışır Thomas. Oradaki herkes belli aralıklarla asansörde çıkarak buraya gelmişlerdir. Neden burada olduklarına dair hiç kimsenin bir fikri yoktur. Tek bildikleri bulundukları yerin etrafında bir labirent olduğu ve günün belli saatlerinde bu labirentin girişinin açık olduğudur. Buradan çıkabilmek için tek ümitleri o labirenttir. Labirentin içindeyse canavarlar ve tuzaklar onları beklemektedir. Bir hayatta kalma mücadelesi veren bu insanlardan kimi yolda ölür kimi tuzaklarda parçalanır. Çıkışa ulaşanlarsa çok azdır. Ama artık sıra neden bu labirentte olduklarını öğrenmeye gelmiştir. Buradan sonrasını spoiler vermemek için kesmek durumundayız. Şimdiye kadar anlattıklarımız birinci kitapta geçen olaylardı.

2009’da yayımlanan Labirent: Ölümcül Kaçış kitabı 2014 yılında aynı isimle sinemaya uyarlandı. İkinci kitap Labirent: Alev Deneyleri 2010’da yazıldı ve 2015 yılında film olarak vizyona girdi. 2011 yılında basılan Labirent: Son İsyan 2018 yılında izleyicilerle buluştu. Serinin 2012 ve 2016’da yayımlanan Ölüm Emri ve Virüs Kodu isimli kitaplarıysa henüz sinemaya uyarlanmadı.

Bilimkurgu, macera ve aksiyon bir arada olsun istiyorsanız bu eseri mutlaka incelemelisiniz.

Maymunlar Gezegeni

Pierre Boulle Maymunlar Gezegeni isimli kitabında oldukça ilginç bir uzay yolculuğunu konu alır. Çok da uzak olmayan bir gelecekte üç uzay gezgini; verimli ormanları, yaşanabilir iklimi ve temiz havasıyla Dünya’ya fazlasıyla benzeyen bir gezegene iniş yapar. Bu gezegen her yönüyle kusursuz gözükse de aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

Gerçek, çok geçmeden açığa çıkar: Bu gezegende insanlar vahşiyken, uygar maymunlar onların efendileridir. Henüz maceranın başında yol arkadaşlarından kopup tek başına mücadele etmek zorunda kalan Ulysse Mérou, bu cennet görünümlü cehennemden kurtulmanın yollarını tek başına bulmak zorundadır.

Maymunların üzerinde deney yapan insanlar şimdi insanlar üzerinde deneyler yapan maymunların eline düşmüştür. Aynı kendisi gibi insan olan bir canlıyla aynı kafeste tutulur. Ancak bu canlı her ne kadar insan bedenine sahip olsa da davranışları Dünya’daki maymunlardan farksızdır. Bu gezegendeki maymunlar da aynı Dünya’nın insanları gibidir tek farkları ise bir maymun bedenine sahip oluşlarıdır. Ulysse Mérou bu maymunlarla sanki bir insana konuşur gibi konuşabilmektedir.

O cehennemden yoğun çabalar sonucu kurtulan Ulysse Mérou, asıl cehennemin içine şimdi düştüğünü ise Dünya’ya döndükten sonra anlar.

Pierre Boulle’ün 1963’te yayımlanan bu eseri Maymunlar Cehennemi adıyla 1968, 1970, 1971, 1972 ve 1973 yıllarında biraz daha genişletilmiş bir senaryo ile seri halinde filme uyarlanmıştır. 2011 yılında çekilen Maymunlar Cehennemi: Başlangıç isimli film ise filme yeni bir alternatif üretmek için kitap ilham alınarak yapılmıştır.

2001: Bir Uzay Destanı

Bilimkurgunun üç büyük ustasından biri olan Arthur C. Clarke’ın 2001: Bir Uzay Destanı adlı eseri uzay ve yapay zekânın bir araya geliş öyküsüdür.

Gizemli bir monolit, Ay’ın yüzeyinde gömülü halde bulunduğunda, bilim insanları büyük bir şaşkınlıkla bu monolitin en azından 3 milyon yıllık olduğunu keşfederler. Daha da hayret verici olan, ortaya çıkarıldıktan sonra monolitin Satürn’e doğru güçlü bir sinyal göndermesidir. Bu sinyalin kaynağını öğrenmek için Discovery yola çıkar. Discovery’nin tayfası en iyinin iyisidir ve yanlarında, onlara destek olması için bilinç sahibi süper bilgisayar HAL 9000 de vardır. Fakat Hal’ın programlaması insan zihnine biraz fazla benzemekte ve Discovery’nin her bir parçasının kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Monolitin peşinden gitmek istiyorlarsa, bu psikotik bilgisayarla başa çıkmak zorundadırlar.

Bu eser, bilinç sahibi ve her denetimi elinde bulunduran bir yapay zekânın insanlığı ne denli büyük bir felaketin içine sürükleyeceğini gözler önünde sermektedir.

Arthur C. Clarke’ın 1951 yılında yayımladığı bu kitap, Stanley Kubrick’in yönetmenliğiyle 1968 yılında izleyiciyle buluşmuştur.

Oldukça tutarlı gelecek tahminlerinde bulunulan bu eseri henüz okumamış veya izlememişseniz mutlaka incelemenizi tavsiye ediyoruz.

Dune

ABD’li bilimkurgu yazarı Frank Herbert, 1950’li yıllarda gazetecilik yaparken, kum tepelerinin kontrol altına alınmasıyla ilgili bir makale yazmaya karar verir. Ufacık kum tanelerinin bir araya gelerek geniş bir çevreyi etkisi altına alacak güce ulaşması, kendi sözleriyle Herbert’ı “büyüler”. Bir süre sonra çöllerin ekosistemini araştırmaya başlayınca, Dune serisini ortaya çıkaracak fikir doğar: Baştan sona kum tepeleriyle kaplı bir gezegen. Çöl Gezegeni Dune.

Seri, uzak bir gelecekte, Arrakis adlı gezegeni ve çevresinde gelişen olayları ele alır. İnsanlar uzun bir süre önce makineleşme adına önemli atılımlarda bulunmuş, fakat işlerin ters gitmesiyle makinelerin kölesi haline gelmiştir. Verilen mücadeleler sonunda makineler yenilgiye uğratılmış ve bir daha benzer bir durumun yaşanmaması adına makineleşme yasaklanmıştır.

Günümüzden binlerce yıl sonrasını anlatan Dune’da, insanlık evrene yayılmış ve pek çok gezegende yaşamaktadır. Yönetim galaktik bir imparatorluk tarafından sağlanmaktadır. Her ne kadar imparatorluğun başkenti Arrakis’te olmasa da, Arrakis gezegeni imparatorluğun kalbi konumundadır. Çünkü imparatorluğu bir arada tutan ve özellikleri nedeniyle son derece önem arz eden baharat sadece burada üretilebilmektedir.

Başarılı siyasi kurgusuyla öne çıkan serinin ilk iki kitabında başkarakter, intikam hedefiyle yola çıkan ve insanlar tarafından kurtarıcı olarak görülen Paul Atreides’tir.

6 kitaptan oluşan ve ilk kitabı 1965 yılında yayımlanan seri, filme uyarlanmaktadır ve bu yılın sonunda vizyona gireceği planlanmaktadır.

20. yüzyılın en iyi bilim kurgu yapıtı seçilen bu seriyi, ya da en azından serinin ilk kitabını okumadıysanız ilk fırsatta başlamanızı şiddetle tavsiye ediyoruz.

Açlık Oyunları

Suzanne Collins’in Açlık Oyunları eseri distopik bir gelecekte Amerika’da geçiyor. Günümüz dünyasını Amerika’ya sığdırıyor diyebiliriz. Başkent olan Capitol refah içindedir. Geriye kalan 12 mıntıkanın tek görevi ise hayatta kalmak ve Capitol halkını beslemektir. Daha önceden 13 tane olan mıntıkalardan 13.sü bir isyan sonucunda yok edilir.

Mevcut 12 mıntıkanın her biri elektronik, tarım, madencilik, silah sanayi gibi alanlarda hizmet veriyor.

Ülke Panem her yıl, “Açlık Oyunları” denen Roma’nın gladyatör dövüşlerini andıran yüksek bütçeli oyunlara ev sahipliği yapıyor. Bu oyunlar için her mıntıkadan yaşları 12-18 arasında birer kız ve erkek haraç olarak alınıyor ve bu 24 haraç çok büyük bir arenaya bırakılıyor. Yapmaları gereken şey ise ölmeden sona kalan olmak. Ülke genelinde yayınlanan oyunlar eğlence ve gözdağı aracı olarak kullanılıyor. Haraçlar performanslarına bağlı olarak sponsorluklar kazanabiliyor, haraçlar üzerine bahis bile oynanıyor. Hikâyenin ana kahramanları 12. mıntıkadan Katniss ve Peeta oluyor. Olaylar Katniss’in ağzından anlatılıyor ve onun hikâyesine tanıklık ediyoruz.

3 kitaplık serinin ilk kitabı 2008 yılında yayınlandı. 2012 yılından itibaren her yıl bir film olacak şekilde 4 filmlik 3 milyar doların üzerinde hasılat yapan sinema uyarlamaları da mevcut. Geçtiğimiz aylarda ise ilk kitabın öncesinde geçen bir kitap daha çıktı. Bu kitabın da filmi gelecekmiş. Heyecanla bekliyoruz.

Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?

Philipp K. Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? eserinde 3. Dünya Savaşı ürkütücü bir gelecek değil artık. Dünyayı sonsuza dek değiştirmiş bir geçmiş…

Savaşın sona ermesiyle dünya radyoaktif serpintilere maruz kalmıştır. İnsanlar radyoaktiviteden etkilenen ve etkilenmeyenler olarak sınıflara ayrılmıştır. Bu durumdan doğal olarak hayvanlar da etkilenmiş, dünya üzerinde neredeyse hayvan kalmamıştır. Hâlâ canlı olanlar ise zenginler tarafından devasa paralara satın alınan bir statüko göstergesi halini almıştır.

Radyoaktiviteden etkilenmemiş ve “özel” olarak adlandırılan insanlar uzay kolonilerine gitmeye teşvik edilmekte, gidenlere yardımcı olarak insansı androidler verilmektedir. Bu androidleri üreten şirketlerin başındakiler dışındaki insanlar sefil bir yaşam sürmektedir.

Android teknolojisi öyle bir noktaya gelmiştir ki, insandan ayırt edilmesi neredeyse olanaksızdır. Kaçtıkları, suç işledikleri zaman onları insandan ayırt edebilmesi için özel polisler yetiştirilmektedir. Romanın kahramanı Deckert da bu polislerden biridir. Maddi durumu çok iyi olmadığı için eşiyle elektrikli bir koyun besleyen Deckert, birkaç android “emekli edip” gerçek bir koyun almanın hayalini kurmaktadır.

Olayların gelişmesiyle kimin insan kimin android olduğundan siz de emin olamayacak, Dick’in kurgusunda günümüzle benzerlik taşıyan bazı durumları hayretle okuyacaksınız.

Dick’in 1968’de yayımladığı bu eser 1982 yılında Bıçak Sırtı adıyla sinemaya da uyarlanmıştır. Dilerseniz film olarak da izleyebilirsiniz. Listemizin sonuna geldik. Sizin de unutamadığınız bilimkurgu film veya kitapları varsa yorumlarda belirtebilirsiniz. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
9
Üzgün
Kızgın Kızgın
8
Kızgın
Hahaha Hahaha
6
Hahaha
Beğendim Beğendim
5
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
4
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
2
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
1
Beğenmedim
AHALİ

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds