FRANSIZ İHTİLALİ: SEBEPLERİ, SONUÇLARI VE DEVRİM | MESELE | Aklın Gölgesi | Bilim, Sanat, Tarih, Psikoloji vs.

FRANSIZ İHTİLALİ: SEBEPLERİ, SONUÇLARI VE DEVRİM | MESELE

8 dk


Fransa’nın dört bir yanında vahşetin çığlığı duyuluyor. Kendini üst düzey olarak gören soyluların idamı için kurulan giyotinler masum köylüleri bir bir biçiyor. Eşitlik için ortaya çıkan bir hareket diktatörlüğe dönüşüyor. Tarihin en kanlı devrim hareketi: Fransız İhtilali

(intro)

Fransız İhtilali hiç şüphesiz tüm dünyanın kaderini değiştirmiş, yeni bir dünya düzeni ortaya koymuştu. Fransız İhtilali anlık bir patlama değil yıllarca birikmiş bir nefret ve hak arayışının doruk noktasıydı. Fikri, siyasi ve toplumsal bir altyapısı vardı. Böyle geniş ve tarihe yön verici bir olayın sadece ihtilal süresinin anlatılarak anlaşılamayacağını düşündük. İşte bu yüzden videomuzu üç başlığa ayırıyoruz. Birincisi: İnsanlar neden ayaklanmaya gerek duydu? Onları kim kışkırttı? Neden öncesinde veya sonrasında değil tam da o anda böyle bir ayaklanma çıktı? İkincisi: Bu devrim nasıl gerçekleşti? Ayaklanma nasıl devrime dönüştü? Devrim devam ettiği sürece ne gibi olaylar yaşandı? Ve son olarak: Bu ayaklanma dünyanın kaderini nasıl değiştirdi? Ayaklanma sonucunda nasıl bir dünya düzeni ve fikir akımları oluştu? Bu videodan sonra Fransız Devrimi’ne dair aklınızdaki pek çok soru işaretine cevap bulacaksınız.

Fransız İhtilali’nden önce Büyük Britanya ile Fransa Krallığı arasında Yedi Yıl Savaşları adı verilen bir savaş vardı. 1756 yılında patlak veren bu savaş 1763 yılında Fransa’nın mağlubiyeti ve Büyük Britanya’nın galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Bu savaş sırasında Fransa’nın kralı XV. Louis’ti. Savaştan mağlup ayrılmasının üzerine Fransa kendini çok büyük bir ekonomik krizin içinde buldu. Ülke fakirleşmesine rağmen soylular refahlarından taviz vermedi ve bu krizin ağır şartları köylü ve işçi sınıfını etkiledi. Kral kendi ihtiyaçları için gereken parayı köylülerden aldığı vergilerle sağlıyordu. Kral XV. Louis öldükten sonra tahta torunu XVI. Louis geçti. Bu yeni kral da ekonomik krizin içinde oldukları yetmezmiş gibi Yedi Yıl Savaşları’ndaki düşmanları Büyük Britanya’dan bağımsızlık ilan etmeye çalışan Amerikan kolonilerine finansal destek sağladı. Tabii ki bu parayı da kendi lüksünden taviz vererek değil halktan topladığı vergilerle tahsil etti. Zaten çiftçilikle kıt kanaat geçinen köylüler hem mahsulün büyük bir kısmını devlete vermek zorunda kalıyor hem de topladıkları, yedikleri, içtikleri şeylerden, çalıştırdığı işçilerden yüksek miktarlarda vergiler alınıyordu. Soyluların ve de özellikle kraliçenin lüksünden taviz vermediğini bilen halkın sabır taşı çatlamak üzereydi. Artık yiyecek ekmek bile zor bulmaya başlayan halk adalet arayışı içindeydi. Bir efsaneye göre kraliçenin “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” demesi Fransız İhtilali’nin ateşleyicisiydi. Ancak gerçek daha farklıydı. Çünkü bu sözü gerçekten de Fransa Kraliçesi Marie Antoinette söylememişti. İşte burada Fransız İhtilali’nin fikri altyapısı ortaya çıkıyordu.

Köylüler elbette Fransız İhtilali’ni tek başlarına yürütemeyecek kadar bilgisizlerdi. Burada onları kışkırtacak ve fikir aşılayacak birileri gerekiyordu. İşte bu kişiler akademik geçmişi olan öğrenciler ve akademideki profesörlerdi. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözünün sahibi de Fransız Devrimi’nin fikir babalarından olan J. J. Rousseau idi. Nitekim J. J. Rousseau, bunu ‘İtiraflar’ isimli kitabında bir anekdot olarak yazmıştı. Adı bilinmeyen bir prenses, oyun oynarken, hizmetçilerin ekmeğinin bittiğinin konuşulduğunu işitmiş ve lafa karışarak ‘ekmek bulamıyorlarsa; brioche, yani yüksek miktarda yumurta ve tereyağı içeren bir tür Fransız ekmeği yesinler’ manasına gelen ‘qu’ils mangent de la brioche’ demişti.

18. yüzyıl Fransa’sı, siyasal liberalizmin öncülüğünü yapan pek çok filozof ve aydının eserlerine sahne olmuştu. Montesquieu, Kanunların Ruhu isimli eserinde; sosyal, siyasal ve dini kuruluşları, mutlakiyetçi monarşinin prestijini sarsar bir şekilde ince bir tahlile tâbi tutmuştu. Montesquieu bu eserinde mutlak monarşi yerine meşruti monarşiyi savunmuştu. Jean-Jackues Rousseau ise Toplum Sözleşmesi isimli eserinde insanların mutluluk ve fazilet gayesiyle bir araya gelmesi ve bu yüzden toplumun her bir ferdinin toplumda eşit hak ve sorumluluklara ayrıca yönetimde eşit payı olması gerektiğine işaret ederek demokrasiyi savunmaktaydı. Voltaire ise özellikle kiliseye hücum ederek vicdan ve fikir hürriyetini savunmak suretiyle, kralın iktidarının ilahi hakka dayanmadığını göstermiş ve böylece krala karşı ayaklanma meşruiyetinin önünü açmıştı. Bu fikir babalarının eserlerini okuyan öğrenciler öğrendiklerini sözlü olarak halka aktarmış ve halkta da ayaklanma belirtileri uyandırmıştı.

Tüm bu olaylardan sonra halk artık soylular ve din adamlarına özellikle de krala karşı bir kin güdüyordu. Amaçları aristokrasiyi yıkmak ve herkesi toplum içinde eşit birer vatandaş saymaktı. Nefretle dolmuş halk kıpır kıpırdı. Ayaklanmalar başlamıştı artık. Kral XVI. Louis bu nefret dolu halkı yatıştırmak için göstermelik bir meclis kurdu. Kral bununla kurtulabileceğini sanıyordu. Ancak halk bu numarayı yutmadı ve 20 Haziran 1789 tarihinde ayaklanmanın önde gelen isimlerinden bir meclis kuruldu. Meclisin başına üyeler tarafından Georges Danton ve Maximilien Robespierre getirildi. Meclis kurulsa da halk hâlâ amacına ulaşamamıştı. Çünkü onlar herkesin eşit olmasını, soylu sınıfının köylülerden daha zengin olmamasını istiyordu. Ama isyan eden bu halk içindeki bazı kişiler işi abarttı ve kralı tahttan indirmeyi ve hatta öldürmeyi kafalarına koydu. Bunun haberini alan kral panikledi ve orduyu işin içine soktu. Ordunun kendileriyle karşı karşıya geldiğini gören halk da panikledi ve bu yüzden silahlandı. Bunun üzerine meclis silahlanan halkı örgütleyerek bir devrim ordusu kurdu. İşler bu noktadan sonra bir ayaklanma bir isyan özelliğini kaybetti ve gerçek bir halk devrimine dönüştü. Devrim ordusu sarayı ele geçirerek yeni bir hükümet kurdu. Saray ele geçirilince doğal olarak kral da devrimcilerin eline düştü ve sarayın mahzenine kapatıldı. Bu saatten sonra kral daha çok bir kukla başkan olmuştu.

Ancak devrimciler arasında bir fikir ayrılığı yaşandı. Kimileri devrimin amacına ulaştığını ve kralın eski yetkilerinin geri verilmesi gerektiğini düşünüyor kimi o anki gibi kukla başkan olarak kalması gerektiğini düşünüyor kimileriyse kralın öldürülmesini şiddetle talep ediyordu. Bu yüzden devrimci halk arasında protestocular ortaya çıktı ve isyan çıkmasından endişelenen Devrim Ordusu devrimci halka ateş açtı. Bu olay kanlı bir katliama dönüşmüştü. İşte bu katliam sert bir şekilde devrimcileri radikaller ve ılımlılar olmak üzere iki gruba böldü. Radikaller kralın öldürülmesini isterken ılımlılar şiddete karşıydı ve bu işin ılımlı bir şekilde çözülmesi gerektiğine inanıyordu. Radikallerse bu katliam sonrası oldukça güç kazanmıştı. Devrimin getirdiği eşitlik radikallerin isteklerine bile bir eşitlik getirmişti. Eskiden Fransa’da soylular ve köylülerin idamı bile farklıydı. Krala ihanet eden soylular ne denli büyük bir ihanet etmiş olursa olsunlar soylu oldukları için acısız bir ölüme layık görülüyordu. Alt sınıf vatandaşlarsa biraz daha acılı ölümlerle idam ediliyordu. Eşitlik devrimiyle beraber bu ayrım ortadan kalmıştı. Giyotin adı verilen bir aletin keskin bıçağı ipin kesilmesi ile beraber hızla kurbanın boynuna vuruyor ve acısız kolay bir ölüm vadediyordu. İşte radikallerin isteği de kralın boynunu giyotinde görebilmekti. Böylece devrim tamamlanacaktı. Jean Paul Marat isimli bir gazeteci ise devrime karşı olan herkesin ölüme mahkûm edilmesi gerektiğini söyleyen yazılar yayınlıyordu. Halk bu kışkırtmalar sonucunda herhangi bir soylu ya da din adamını gördüğü yerde öldürmeye başladı. Bunun üzerine hedef haline gelen bu kişiler komşu ülkelere kaçtı. Durum böyle olunca Avrupa ülkeleri bu hareketliliğin kendi ülkelerinde de baş göstereceğinden endişe duymaya başladılar. Ortam iyice gerginleşmişti.

Diğer Avrupa ülkelerinin kendilerine savaş açacağını anlayan devrim güçleri önce davranmak istedi ve Avusturya’ya savaş açtı. Ancak daha savaş başlar başlamaz kaybetmeye başladı. Yetmezmiş gibi Prusya da Avusturya’nın yanında savaşa dâhil oldu ve eğer kralın başına bir şey gelirse Fransa’ya yaptırım uygulanacağına dair bir nota verdi. Devrimci radikal halk adeta bir gözdağı verircesine 10 Ağustos 1792 tarihinde sarayı basarak kralı yeniden alı koydu. Kral bunun üzerine kaçarak meclise sığındı. Meclis oylamaya gidilmesini kararlaştırdı ve oylama sonucu kralın iktidarı düşürüldü. Böylece XVI. Louis krallığını kaybederek sıradan bir vatandaş sayıldı. 22 Eylül 1792’deyse meclis yeni bir oylama sundu ve cumhuriyet rejimi kabul edilerek Fransa Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Yeni rejimin gelmesiyle beraber otoriteyi sağlama gerekçesiyle eski rejimi anımsatan ne varsa bir hedef haline gelmişti. Kiliseler yağmalanıyor, din adamları devrime gerekli desteği vermediği gerekçesiyle hapse atılıyordu. Devrimci radikal gruplar işi iyice cıvıtmaya başladılar. Hatta anlaşılan o ki gözlerini kör eden devrim hırsı akıllarını da kör bırakıyordu. Çünkü devrime destek çıksa bile artık din adamları ve soyluları yargılamadan zindana tıkıveriyorlardı. Artık hapishaneler dolup taşıyor kapasitesinden daha fazla din adamı ve soyluyu barındırmak durumunda kalıyordu.

Bu sırada Avusturya’yla kızışan savaştan dolayı şehirlerin idaresinden ve korunmasından sorumlu olan askeri birlikler de cepheye çağırıldı. Meydan boş kalınca Jean-Paul Marat isimli cani gazeteci yeni bir yazı yayımlayarak hapislerde tutulan bu kişilerin öldürülmesi gerektiğini belirtti ve halkı kışkırttı. Halk da hemen gaza geldi ve hapishanelerdeki bütün mahkûmları giyotinle idam ettiler. Kan gövdeyi götürüyordu anlayacağınız. Bu sırada devam eden savaşta Avusturya ve Prusya’nın savaşı kazanmaları halinde kralı yeniden tahta çıkarmak gibi bir planı olduğunu fark ettiler. Bu yüzden de meclise kralın idam edilmesi konusu sunuldu. Gücü elinde bulunduran radikaller “Kral ölmezse devrim amacına ulaşmamıştır” diyerek onları kışkırtan Robespierre’in sözleri üzerine oylarını idamdan yana kullandılar ve böylece 21 Ocak 1793 tarihinde giyotinle kral XVI. Louis’in idamı gerçekleştirildi. Devrim tamamlandı demek için henüz çok erkendi çünkü devam eden bir savaş vardı. Birkaç hücum sonrasında devrim orduları kaybettikleri toprakları yeniden ele geçirdiler ve hatta avantaj elde etmeye bile başladılar. Ancak bu hareketlilik yüzünden neredeyse tüm Batı Avrupa Fransa’ya savaş açmış ve cepheler artmıştı. Bu yüzden meclis halkı zorunlu olarak cepheye çağırdı. Devrimin çığırından çıktığını düşünmeye başlayan halk ise bu olayın ardından isyanlar çıkardı. Büyük Britanya da Fransa kendi içinde mücadele vererek tükensin diye isyancıları desteklemeye başladı. Radikal devrimciler bunun üzerine kendilerine boyun eğmeyi reddeden herkesi giyotinle adeta doğramaya başladı. Fransa genelinde büyük katliamlar yapılıyordu. Yetmezmiş gibi ılımlılar da radikaller tarafından devrime hizmet etmemek bahanesiyle meclisten atıldı. Kısacası tüm tahakküm radikallerin eline geçmişti. Kral bile halka böyle zulmetmiyordu.

Bu olaylar bir yerden tanıdık geldi mi? Evet George Orwell’ın Hayvan Çiftliği kitabında da olduğu gibi halk tarafından başlatılan devrim birilerinin tekeline geçmiş ve şimdi halka karşı kullanılıyordu. Bu kişilerse artık devrim yapılan kişiden daha zalimdi. İşte buradan sonra Robespierre bir diktatöre dönüşmüştü. Ve gücünü kanıtlamak için en ufak bir şüpheliyi bile idam ettiriyordu. Halk resmen isyan etmesin diye Robespierre tarafından doğranıyordu. Bu döneme Terör Dönemi dendi. Robespierre isyanları terörle bastırıyordu. Artık daha fazla tahammül edemeyen devrimci halk 28 Temmuz 1794’te Robespierre’i yakalayarak idam etti. Bunun üzerine ılımlılardan oluşan yeni bir hükümet kuruldu. Ancak bu hükümet güçsüzdü. Bu sırada 28 yaşında askeri bir deha olan Napolyon Bonapart güney cephelerindeki zaferleriyle sivrildi. Bir halk kahramanı olmuştu artık. Ama kahramanlık onu kesmeyecekti. Onun daha büyük hedefleri vardı: İktidarı ele almak. Napolyon Bonapart öyle şeyler başarmıştı ki yaptıklarını bu videoya sığdıramazdık. Bu yüzden ilerleyen zamanlarda Napolyon’la ilgili daha kapsamlı bir video hazırlayacağız. 1789 yılında başlayan Fransız İhtilali 1799 yılında Napolyon diktatörlüğünün başlayıp Konsül Hükümeti’nin kurulmasıyla sona erdi. Ancak etkileri tüm dünyada yankılanmaya devam edecekti. Fransız İhtilali Avrupa’da 1830 ve 1848 yıllarında birçok liberalleşme ve milliyetçilik devrimini ortaya çıkaran bir ateşleyiciydi aslında. Bu ihtilal adeta domino etkisi yaratarak Avrupa ülkelerinde aydınlanma, liberalleşme, laiklik, milliyetçilik ve pek çok yenilikçi hareketin oluşmasını sağladı. Bu hareketler reformları gerekli kıldı. Özellikle milliyetçiliğin etkisiyle beraber imparatorluk yönetimleri iktidarı kaybetmeye başladı. Bu akım sonrasında bir yüzyılın ardından Avusturya ve Osmanlı İmpratatorlukları parçalanacaktı. Liberalizmse monarşilerin sonunu getirdi. Laiklik ise dini vicdanlara bırakarak papazların kralları dini kullanarak iktidarda tutma çabasının önüne geçti. Fransız İhtilali bir milyon insanın canı karşılığında yeni bir dünya düzeni ortaya koymuştu.


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
8
Üzgün
Kızgın Kızgın
6
Kızgın
Hahaha Hahaha
5
Hahaha
Beğendim Beğendim
7
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
3
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
1
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
14
Beğenmedim
AHALİ

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds