Ortadoğu haritasına bir bakın, keskin sınırlarla çizilmiş sınırlara sahip her biri. Peki, kim karar verdi buna? Ya da mesela Arabistanlı Lawrence’ı duymuşsunuzdur, Arap kabilelerini Osmanlılara karşı kışkırtan büyük İngiliz casusu. Onun bu kadar başarılı olmasını sağlayan hocasını biliyor musunuz peki? Ortadoğu’yu şekillendiren kişi arkeolog kılığındaki Gertrude Bell adındaki bir İngiliz casusu aslında. Aynı zamanda Arabistanlı Lawrence’ın da hocası. Peki, kimdir Gertrude Bell? Ortadoğu’yu pasta keser gibi nasıl kesebilmiştir? Gelin videonun devamında hep beraber öğrenelim.
(intro)
Gertrude Bell, İngiltere’nin Durham County kentinde ayrıcalıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ancak 3 yaşında annesini kaybetmişti. İkinci bir evlilik yapan babasının yanında üniversiteye kadar kaldı. Daha sonra tarih okumak için Oxford Üniversitesi’ne gitmeye karar verdi. Burada iyi bir eğitim alan Gertrude Bell, birincilikle mezun oldu. Mezun olduktan sonra dünyayı gezmeye karar verdi. İki kere dünya turu yaptı. 1889 yılında Kudüs’e bir ziyarette bulundu. Bu ziyareti sırasında civar bölgeleri de gezerek Arap kültürünü tanıdı. Arapların yaşam tarzından etkilenen Gertrude Bell’i Araplar da çok sevdi. Hatta ona Çölün Kızı ismini taktılar. Arap diyarlarını dolaştığı süre boyunca Avrupalılara çöl hayatını tanıtan yazılar yazdı.
Gertrude Bell, 1907 Mart’ında arkadaşı arkeolog William Ramsay ile birlikte Anadolu’ya geldi ve bir süre sonra İngiltere’ye döndü. Daha sonra Ocak 1909’da Mezopotamya’ya bir gezi düzenleyen Bell, bu sırada Geç Hitit dönemine ait olan Karkamış’ta önemli keşif ve incelemelerde bulundu ve bu bölgede kısa süreli kazılar yaptı. Sonra Irak’taki ünlü antik şehir olan Babil’e gitti. Gertrude Bell artık Arap dünyasına oldukça hâkimdi, onları iyi tanıyordu. Neyden hoşlanırlar, ne yapılması onları kızdırır hepsini biliyordu. Bu dönemde kızışan siyasi ortam gösteriyordu ki dünya haritası yeni bir düzen alacaktı. Her devlet, her devletten pay koparmaya çalışıyordu. İngilizler de yeni dünya düzeninde Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu toprakların yeni sahibi olmak istiyordu. Ortadoğu bölgesinde hâkimiyet sağlamak, İngiliz İmparatorluğu’nun en önemli sömürgeleri olan Hindistan ve Avustralya’ya ulaşımı sağlamak için gerekliydi. Tabii o zamanlar Arap Yarımadası’nın bu kadar petrol zengini olduğu tahmin bile edilemiyordu. İngilizlerin Ortadoğu’ya göz dikmesinin sebebi petrol değildi o yüzden. Onlar aslında hem sömürgelere giden yolları kontrol etmek istiyor hem de Arapları Türklerden ayırarak hilafeti dağıtmayı veya hilafeti Araplara geçirerek halifeyi kontrol etmek istiyorlardı. Çünkü halife tek bir emriyle Hindistan sömürgesinin yarısını İngilizlere karşı ayaklandırabilirdi. İngilizler bu riski almak istemiyordu.
Ancak sadece askeri bir savaşla Arapları Türklerden koparamazdı, casusluk faaliyetleri ve derin devlet işleri şarttı. Gertrude Bell’in Arapları bu kadar iyi tanımasını değerlendirmek isteyen İngiliz derin devleti onu casuslarından biri yaptı. Percy Cox ve daha sonraları Arabistanlı Lawrence olarak da tanınacak Thomas Edward Lawrence ile birlikte bir takım halinde çalıştılar. Gertrude Bell hangi kabile neyden hoşlanır ne kadar para vaadiyle kandırılabilir hepsini biliyordu. Bildiklerini Arabistanlı Lawrence’a anlatıyor o da kabile reisleriyle pazarlığa oturuyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde yoğun bir şekilde kabileler arası mekik dokudular ve büyük bir Arap devleti kurulacağına inandırdılar. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Osmanlının zor bir döneme girmesiyle beraber Araplar Şerif Hüseyin önderliğinde ayaklandı. İsyan gerçekten de başarılı oldu ve İngiliz ordusunun da desteğiyle Osmanlı bugünkü Türkiye topraklarına kadar sıkıştı. Ancak İngilizler Şerif Hüseyin’e vadettikleri büyük Arap devletini kurmadı. Bölge yine de İngilizlere bağlı kaldı. Necid bölgesindeyse kabileler dağınık bir şekilde kaldı. Daha sonra İngiliz toprakları üç ana parçaya bölündü. Hicaz Krallığı isyanın başındaki Şerif Hüseyin’e verildi. Daha sonra bu devlet Necid Sultanlığı tarafından fethedilecek daha sonra günümüzdeki Suudi Arabistan kurulacaktı. Mavera-i Ürdün Emirliği, Şerif Hüseyin’in oğullarından Abdullah’a; Irak ise Şerif Hüseyin’in diğer oğlu olan Faysal’a verilmiştir. Bu devletler arasındaki sınırların çizilmesinde Gertrude Bell’in yönlendirmelerinin çok büyük bir etkisi vardır.
İlerleyen zamanlarda Irak Kralı Faysal ile Gertrude Bell arasında yakınlaşmalar görülür. Sürekli beraber piknikler yaparlar. Hatta bu yüzden Gertrude Bell için Irak’ın Taçsız Kraliçesi de denir. Ancak sağlığının bozulması sebebiyle bunalıma giren Bell, 12 Temmuz 1926 tarihinde yüksek dozda uyku hapı alarak intihar eder. Bağdat’ın Bab el-Sharji ilçesinde, İngiliz mezarlığında toprağa verilir. Cenazesine arkadaşları, İngiliz yetkililer ve Irak Kralı Faysal dâhil olmak üzere çok sayıda insanın katılır. Mezarlığa tabutu taşınırken Kral Faysal’ın özel balkonundan olayı izlediği söylenir.
İşte Ortadoğu’yu dilimleyen kadın Gertrude Bell’in hikâyesi budur. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum