1830’lu yıllarda özgürlükler ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’nin meclisinden bir yasa geçmişti. 28 Mayıs 1830 tarihinde ABD başkanı Andrew Jackson tarafından imzalanan ve Mississippi Nehri’nin doğusunda yaşayan yerli ABD Kızılderililerinin yurtlarından çıkarılmasını öngören bir yasaydı bu. Bu yasanın hükümleri uyarınca New Echota Antlaşması imzalanmış ve böylece Kızılderililerin Gözyaşı Yolu’ndaki yolculukları başlamıştı. Peki, neden yerleşimciler Kızılderilileri anavatanlarından sürüyordu? Gelin bu hüzünlü hikâyeyi videonun devamında hep beraber öğrenelim.
(intro)
Kristof Kolomb, Amerika’yı keşfettiğinde burayı Hindistan zannettiği için yerli halkı görünce onlara Indians demiş ve bu isim hiç değişmeden günümüze kadar kullanılmaya devam etmişti. Kızıl renkte bir deriye sahip olan bu insanlar aslında tek bir millet değildi. Birbirlerinden etnik olarak kolaylıkla ayrılabilse de genelde insanlar bütün Amerikan yerlilerine Kızılderililer diyordu. Hâlbuki Çerokiler, Çikasovlar, Çoktavlar, Seminoleler gibi Maskoke Kızılderilileri haricinde daha Siyu ve Kado gibi onlarca Kızılderili topluluğu bulunuyordu.
Bölgede emperyalist İspanyol, İngiliz ve Fransızların faaliyetleriyle beraber bu Kızılderililer kenara sıkışmaya başlamıştı, durumdan pek hoşnut değillerdi. Derken 1776 yılında bu kıtada İngilizlerin kurduğu 13 koloni birleşerek bir bağımsızlık bildirgesi yayınladılar ve böylece Amerika Birleşik Devletleri’ni kurdular. Bu devletin başındaki insanlar zengin kişilerdi ve aynı zamanda daha yeni yeni madenler açılan bu topraklarda altın bolca vardı. Bu yüzden daha yeni kurulmuşken bile zengin bir ekonomiye sahip oldular. Daha sonra Fransızlar ve İspanyollarla anlaşma yaparak kolonilerinden bazı bölgeleri satın alarak geniş sınırlara sahip oldular. Atlantik kıyısındaki 13 koloni şimdi Pasifik’e kadar uzanmış bir devletti. Amerikan Bağımsızlık Savaşından sonra neredeyse tek bir kurşun bile sıkmadan, sadece satın alarak Florida, Louisiana, Texas ve Kaliforniya gibi topraklara sahip oldular. Bir savaş gerçekleşmediği, yenilmedikleri için bu toprakların yerli insanları hâlâ onların etkisi altına nasıl girdiklerini bir türlü anlayamıyorlardı. Daha sonra ABD, fabrikalar kurup tam bir sanayi ülkesi haline geldi. Kapitalist Amerikan yerleşimcileriyle, doğayla barışık halde yaşayan Kızılderililer karşı karşıyaydı. Bu dönemde kovboylar da denebilecek bazı insanlar Kızılderilileri katlediyordu. Tabii o zamanlar Amerikan yasaları beyazlar arasında geçerliydi, bir yerleşimci öldürüldüğü zaman yasalar devreye girerdi. Kırsalda ise kovboyların kanunları geçerdi.
Daha sonra işlerin bu şekilde yürümeyeceğini anlayan Amerikan hükümeti, Kızılderilileri daha kurak bir bölge olan Mississippi Nehri’nin batısına tehcir ettirmeyi düşündü. Bunun üzerine 28 Mayıs 1830 tarihinde ABD başkanı Andrew Jackson tarafından imzalanan ve Mississippi Nehri’nin doğusunda yaşayan yerli Amerika Birleşik Devletleri Kızılderililerinin yurtlarından çıkarılmasına yönelik Kızılderili Tehcir Yasası meclisten geçti. Aralık 1835 tarihinde Birleşik Devletler yetkilileri, New Echota, Georgia’da 300-500 Çeroki’den oluşan bir azınlıkla antlaşma için temasa geçti. Bu kişilerden hiçbiri Çeroki Ulusu’nun seçilmiş yöneticilerinden biri değildi. Sonuçta, Çeroki ulusunu temsil etme yetkisi bulunmayan yirmi kişi; Mississippi’nin doğusundaki tüm Çeroki topraklarının Birleşik Devletleri’ne verilmesi karşılığında Çerokilere Kızılderili bölgesinde yeni topraklar ve 5 milyon dolar verilmesini öngören antlaşmayı imzaladı.
15.000’den fazla Çeroki antlaşmayı protesto etse de 23 Mayıs 1836’da New Echota Antlaşması Birleşik Devletler Senatosu’nda hızlı bir şekilde yasalaştırıldı. Jackson federal birlikler göndererek, batıya göndermeden önce 17.000 Çeroki’yi kamplarda topladı. Ölümlerin çoğu, salgın hastalıktan dolayı bu kamplarda meydana geldi. Bu kamplardaki görevlerinin dışında, Birleşik Devletler ordusu asıl göç yolculuğunda çok sınırlı bir rol oynadı. Yolculuğun büyük kısmı Çeroki ulusunun nezareti altında gerçekleştirildi. 100.000 bin kadar Yerli askeri güç kullanılarak batıya göçe zorlandı. Gözyaşı Yolu olarak tarihe geçen bu zorunlu göç sırasında çoğu kelepçeli olan Yerlilerin dörtte biri yolda öldü. Kızılderililer bu olaya Nunna daul Tsuny yani Gözyaşı Döktüğümüz Yol dediler.
İşte kapital düzen ile doğayla barışık yerlilerin çatışması tam da bu şekilde binlerce insanın ölmesine sebep olmuştu. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum