En az yazının icadı kadar gerekli bir icat: Kâğıt. Kilolarca ağırlıktaki taşlara veya kil tabletlere yazı yazmayı ve aklındakileri başkalarına aktarmayı öğrenmişti insan. Ancak ne yazık ki bunları bir yerlere götürmek çok zordu, hem kolayca taşınabilecek hem de üzerindeki yazıyı koruyabilecek bir eşyaya ihtiyaç vardı. İşte kâğıdın icat edilme sebebi buydu. Peki, elimizdeki kitapların bu kadar kolay ulaşılabilir olmasını sağlayan incecik kâğıtlar tarihsel süreçte nasıl gelişmişti? Gelin kâğıdın serüvenine doğru bir yolculuğa çıkalım.
Yazıyı icat eden Sümerler, onu taşlar ve kil tabletler üzerine aktarmaktaydı. Sümerlerin bu icadı diğer halklar arasında yayılmış, her topluluk kendine bir yazı yöntemi geliştirmişti. Hiyeroglif adını verdikleri resimlerden oluşan bir yazı stili geliştiren Mısırlılar da başlarda bu yazıyı taşlara kazımakta veya kil tabletlere işlemekteydi. Daha sonra Nil Nehri kıyılarında yetişen bir bitkinin liflerinin yazı yazmak için oldukça uygun olduğunu fark ettiler. Papirüs bitkisinin özünü işlemden geçirerek ürettikleri bu papirüs kâğıdını M.Ö. 3000 yılından itibaren yelken, bez, hasır ve yazı kâğıdı olarak kullandılar. Papirüs sadece bu bölgede yetiştiğinden Mısır’ın önemli ihracat kaynaklarından biri haline geldi. O sıralar dünyanın en büyük kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesine sahip olan Mısır firavunu M.Ö. 2. yüzyılda Roma’nın Bergama Kütüphanesi’ndeki eser artışını fark etti ve dünyanın en büyük kütüphanesi unvanını Bergama’ya kaptıracaklarını düşündü. Bunun üzerine Anadolu’ya papirüs satışı yasaklandı. Ancak sonuçta Bergama’dakilerin bir şekilde yazılarını yazacağı kâğıtlara ihtiyacı vardı. Bu yüzden kâğıtsız kalan Bergama’nın kralı II. Eumenes yeni bir kâğıt icat edecek olan kişiye büyük ödüller vadetti. O zamanki Kütüphane Müdürü Krates oğlak derilerini işleyerek yazılabilecek hale getirdi ve krala sundu. Parşömen adını verdiği bu kâğıt M.Ö. 2. yüzyıldan başlayarak Bergama’dan bilinen dünyaya yayıldı. Yine aynı dönemde Cai Lun isimli bir Çinli ağaç kabukları, bez parçaları ve diğer lifli malzemeleri selüloz liflerine ayıracak şekilde işlemden geçirip daha sonra ince katmanlar halinde kurutarak üretilen selüloz kâğıdı icat etti. Yani üç farklı medeniyette üç farklı kâğıt türü ortaya çıkmıştı. Mısır’da papirüs bitkisinden, Roma’da hayvan derisinden, Çin’deyse selüloz liflerinden kâğıt elde edilmekteydi. Çinlilerin sır gibi sakladığı kâğıt yöntemi Talas Savaşı’yla beraber Arapların eline, daha sonra Arapların Endülüs’e girmeleriyle de Avrupa’ya taşındı.
Tarihsel süreç içerisinde papirüs sadece tek bir bitkiden üretilebildiği için, parşömense üretiminde hayvan derisi kullanıldığı için selüloz kâğıdın gerisinde kaldı. Zafer selüloz kâğıdın olmuştu. Ama şöyle bir farklılık doğmuştu: Çinliler selüloz kâğıdı rulo şeklinde saklarken Romalılar parşömenleri sayfa sayfa bir araya getirerek kodeks dedikleri ve günümüz kitabının atası diyebileceğimiz yöntemle saklıyordu. Romalıların bu yöntemi Çinlilerin ürettiği selüloz kâğıda uygulandı ve artık kâğıt günümüzdeki görünüşüne benzemeye başladı. Bu kâğıt üretiminin Rönesans ve Aydınlanma Döneminde büyük katkıları olacaktı. Bu kâğıtlar elle yazılıp
elle çoğaltılırken sonraları matbaa gelişti ve yaygınlaştı. Matbaanın serüvenini anlattığımız bir videoyu daha önce yayınlamıştık. Dilerseniz konuyu pekiştirmek için onu da izleyebilirsiniz.
Kısacası artık kâğıt ve de kitap üretimi oldukça hızlanmıştı. 19. yüzyılda sanayi üretimine geçilmesiyle birlikte maliyet de düştü. 1840’da Alman Friedrich Gottlob Keller odun liflerinden kâğıt hamuru hazırlayabilen bir makine icat etti. 1844 yılında, Kanadalı Charles Fenerty de kâğıt üretimini kolaylaştıran teknikler geliştirdi. Artık farklı alanlarda kâğıda ihtiyaç duyuluyordu. Bunun üzerine farklı kullanım amaçlarına göre değişik kâğıt türleri geliştirildi. Örneğin kartonların sert olması gerekiyordu ve bu yüzden lifleri tam ayırmayacak şekilde işlemden geçirdiler. Reklam broşürlerinde ve dergilerde çokça kullanılan kuşe kâğıdınsa parlak ve canlı bir yüzeye sahip olması gerekiyordu. Bu yüzden tutkallama adındaki bir işlemden geçirdiler. Bu zamandan sonra artık kâğıdın önemi çokça artmıştı.
Peki, kâğıtlar nasıl üretiliyor? Bunu da kısaca tarif edelim. Kabukları soyulduktan sonra suyun içerisinde çeşitli kimyasallar ile birlikte seyreltilen ağaç, birbirine geçmiş halde olan hamurlaştırılmış bitki lifleri (fiberler) haline getirilir. Artık hamur haline gelmiş hammadde, ağacın lignin denilen ve lifleri bir arada tutan maddeden arınmıştır. Buradan bir karıştırıcıya gönderilen hamura, kalitesine uygun olarak çin kireci benzeri beyazlaştırıcı malzemeler veya renklendirme için çeşitli kimyasallar, suya dayanıklı olması isteniliyorsa bunun için çeşitli maddeler katılarak karıştırılır ve lifler pürüzsüz hamur haline getirilmiş olur. Bu aşamalar açma, temizleme, dövme, parçalama, öğütme ve katkı maddeleri ilavesi adını alır. Hamurun sudan arındırılması işlemleri ise tel örgü şeklinde yürüyen bir bandın üzerinde yapılır. İşlemin hızlandırılması için presleme ve kurutma işlemleri de bu aşamada gerçekleşir. Silindirlere giren hamur sürekli sıkıştırıldıkça düzleşir ve sudan daha fazla arınır. Biraz daha kurutma işleminin ardından, kâğıt halini alan hamur pürüzlerinin giderilmesi işleminden geçer. Elde edilen kâğıt istenilen boyutlarda kesildikten sonra paketlenir ve üzerine yazılar yazılmak, resimler çizilmek üzere sahiplerine doğru bir yolculuğa çıkar.
İşte elimizdeki kâğıtların serüveni budur. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.