KAZIM KARABEKİR PAŞA Hain mi Kahraman mı? 2. Bölüm


Videonun konusunu anlamanız için 1.BÖLÜMÜ de izlemenizi tavsiye eder, kartlar kısmında o videoyu bulabileceğinizi söyledikten sonra videoya başlıyorum 

İzmir’de Mustafa Kemal Atatürk’e düzenlenen başarısız suikast girişimi, Atatürk ile Kazım KARABEKİR Paşa’nın arasını iyice açtı. CHP bu suikastte eski TERAKKİ PERVER CUMHURİYET FIRKASI yetkililerini sorumlu tuttu. Bu durumdan etkilenen Kazım Paşa üzüldü ve siyasetten bir süre de olsa çekildi. Ömrünün son zamanlarında da yani 1938’te yeniden meclise, İstanbul  Milletvekili olarak girdi. Görev yaptığı müddetçe de meclisin en saygı duyulan üyelerinden biri oldu. 1946’da TBMM Başkanı oldu ve görevdeyken vefat etti.

Eveeettt. Kazım Paşa vefat etti o zaman bende kaçtımm. Demiyorum Merak etmeyin. Kardeşim bizi bu kısa son için mi 2 Bölümlük bir maceraya sürükledin demeyin çünkü asıl konuya şimdi giriyoruz! He bu arada arkadaşlar, Videonun buradan sonrasını, ön yargı ve engellerinizi bir kenara bırakarak sadece gerçekleri öğrenmek için devam edin. Lütfen..

Neyse geri dönelim videomuza..

Musa Kazım Karabekir Paşa’nın, Silah arkadaşlarıyla arasında bir kırgınlık vardı, evet ama neden? Kırgınlık silah arkadaşları arasına politikanın girmesiyle başlayacak, bu derin bir dünya görüşü ayrılığıyla kızışacak ve sonuçta Kâzım Karabekir ve muhafazakâr arkadaşlarının, hem de idam sehpasının altında tasfiyesiyle sonuçlanacaktı.

Mesele “din”de düğümleniyordu. Maneviyat her şeyin başıydı. İstiklal Harbi’ndeki en iyi silahımız top tüfek değil, dine ve halifeye bağlılık değil miydi? Sonradan “din”den dönen generaller o yıllarda camilerden çıkmıyor, sık sık Kur’an okutuyordu.

Mesela Mehmed Akif’in Kastamonu Nasrullah Camii’ndeki 1920 tarihli vaazıyla Mustafa Kemal’in 7 Şubat 1923 tarihli Balıkesir hutbesini karşılaştırın, neredeyse aynı ağızdan çıkmadır. Mehmed Akif şöyle diyordu:

“Ey cemaat-i Müslimîn! İşte bugün bizden istedikleri ne filan vilayet, ne filan sancaktır, doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, saltanatımızdır, devletimizdir, hilafetimizdir, dinimizdir, imanımızdır.”

Peki Mustafa Kemal’in Balıkesir Hutbesi’ndeki sözleri nasıldı? ve Kazım Karabekirin günlüğüne ezan-ı Muhammedî hakkında düştüğü şu sözleri nelerdi? Bunları Okuyup derince bir düşünmenizi isterim. Peşisıra 5’er saniye olarak koyuyorum isteyenler durdurup okuyabilirler.

Mustafa Kemal Paşa’nın Sözleri;
“Millet, Allah birdir. Şânı büyüktür. Allah’ın selameti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz hazretleri Cenab-ı Hakk tarafından insanlara hakâyıkı (hakikatleri) tebliğe memur ve resûl olmuştur. (…) İnsanlara feyz-i ruhî (ruhî bereket) vermiş olan dinimiz son dindir, ekmel (kusursuz) dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor (uyuyor). Eğer akla, mantığa ve hakikate tevafuk etmemiş olsaydı bununla diğer kavanin-i tabiîye-i ilahiye beyninde tezad (onunla yine ilahi kaynaklı olan tabiat kanunları arasında çelişki) olması icab ederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyyeyi (bütün tabiat kanunlarını da) yapan Cenab-ı Hakk’tır.”

Musa Kazım Paşa’nın Sözleri;

“25 Kasım 1923 Pazar- Bugünümüzü idrak, millet birliğiyledir. Terakki âleminin bu kuvvet-i tekâmülünü alalım fakat en yüce kaleler yıkılır, yıkılmayan bu muazzam abidelerin kudsî sayesinde [gölgesinde] salabetkâr (sağlam) olalım. Onun semalara fışkıran nurlu minarelerinden saçılan ilahi sesler samimiyet bağımız olsun. Bu iki kuvvet bugün henüz gözlerimizde kalan gamlı yaşı da sildirecektir.” Sözünden asla dönmeyen Kâzım Karabekir Cumhuriyetin arifesinde dindar ve muhafazakâr söylemini haykırıyor, “Din ilerlemeye manidir”, “Dindar kaldıkça gelişemeyiz” diyenlere karşı tezlerini cesaretle müdafaa ediyordu.

Bunun üzierine 17 Kasım 1923 tarihli İkdam’da Hukuk Fakültesi talebelerine şöyle seslendiğini görüyoruz.

“Batılılaşmakla halkın karnı doymaz. Batılılaşmakla iş ve servet te’min edilmez. Efendiler, millet batılılaşmakla değil, ancak din-i mübîn-i İslâma sarılmak suretiyle varlığını kurtarmıştır. Türk oğlunu her şeyden tecrit etseniz din-i mübîn-i İslâmdan başka dayanacak yeri yoktur.”

Bomba gibi sözler değil mi? Devam ediyor Paşamız:

“Efendiler, millet her türlü mahrumiyet içinde ümitsiz bir mücadeleye niçin atılmıştı? Evvela tahkir edilen mukaddes dinini yüceltmek, ikinci olarak haysiyetini kurtarmak ve düşman ayağı altında inleyen vatan parçalarını kurtarmak için değil mi?”

Veee sonunda Karabekir Paşamız bombanın pimini çeker:

“Milli ve dinî mukaddeslerimize edilen hakareti iade ettik. Emsalsiz fedakârlığa katlandık. Bunu batılılaşmakla değil dinimize sarılmakla başardık.” demiştir…

Peki ya Latin Harfleri?

Kâzım Karabekir’in Latin harflerinin kabul edileceği dedikodularının ilk zuhur ettiği İzmir İktisat Kongresi günlerinde “Latin harfini kabul edemeyiz” başlığıyla gazetelere intikal eden konuşmanın tarihi 2 Mart 1923’tür. İsmini vermediği bir kuvvetin ‘Türk yazısı güçtür, okunmaz!’ propagandası yaptığını söyleyen Karabekir, Latin alfabesi kabul edildiği gün ülkenin hercümerce gireceğini iddia eder, diğer herşeyi bir kenara bıraksak bile kütüphanelerimizi dolduran binlerce cilt kitabın Cemil Meriç’in deyişiyle tuğla yığınına döneceğini ve bunun “en büyük felaket” olacağını belirtir. Ve ekler, “Böylece, Avrupa’nın eline güzel bir silah vermiş olacağız. Avrupalılar İslam alemine karşı diyeceklerdir ki, Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır.”

Düşmanların şeytanetkârane fikrinin bize harf inkılabı yaptırarak İslam aleminden koparmak olduğunu söyleyen Karabekir, fikrini şöyle toparlar, gelin yine videoyu durdurup okuyalım

“Arkadaşlar, yüzlerce yetim bugün (başında bulunduğum) Şark cephesinde asker arkadaşlarımızın bizzat kendileri ve aileleri tarafından okutuluyor. En anlayışı kıt bir köylü çocuğuna bile biz bir ila üç ay arasında kendi harflerimizi ve gazetelerimizi okutabiliyoruz. Dolayısıyla bizim harflerimiz okunmaz değil, belki dünyanın en güzel şeklidir. Sonra bizim dilimizi ifade edecek hiçbir Latin alfabesi yoktur. Bugün Fransızca alfabe o kadar karışıktır ki bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez.”

Buna benzer gerekçelerle bu tür fikirlerin içimize girmesine müsaade edilmemesini rica eden Paşa, bu fena fikirlerin “başka taraflardan içimize aşılandığını” söylemiş ve onlardan kendimizi korumamız gerektiğini eklemiştir sözlerine.

Musa  Kazım Karabekir Bey bazı düzelttiği yanlışlarda vardır. Hangi yanlışlar? Meşrutiyet ve Cumhuriyet’in ilanları arasındaki birtakım farklara değiniyor. Meşrutiyet’in ilanını Hilafet ve Saltanat makamının baskı ve zulümlerine bağlarken Cumhuriyet’in ise aynı makamın yetersizliklerinden dolayı ilan edildiğini belirtiyor. Mustafa Kemal ile arasındaki görüş ayrılıklarına da değinen Karabekir, Mustafa Kemal’in İtilaf devletleri karşısında ancak başkanının kendisi olduğu bir Cumhuriyet idaresiyle durulabileceği düşüncesini taşıdığını söylüyor. Buna karşılık kendisi de şu aşamada bu türlü bir inkılâbın milli ve askeri birliği sarsacağını belirterek, İtilaf devletlerinin yeni bir savaş başlatma ihtimallerinin de zayıf olduğunu ekliyor. Halifelik ve Saltanat makamına büyük önem verilirken, daha sonra nasıl olduysa Ankara’da yeni bir akımın ortaya çıktı diyor ve ilaveten Karabekir. “İslamiyet ilerlemeye engeldir.” şeklindeki bu fikirlere karşı kendince yoğun mücadelelere giriştiğinden de bahsediyor.

Bu çetin tartışma ortamında, fikirlerin birden nasıl değiştiğini anlama çabasında şu yorumda bulunur: “Böylece bu değişimin ilhamının Lozan’dan ve İtilaf devletlerinden geldiği açıklık kazanmış oluyordu.”

Kendisinin doğru bildiklerini sakınmadan söylemesinin, gördüğü en küçük yanlışı bile, bunu yapan kim olursa olsun eleştirmesinin, Doğu cephesindeki başarılarından dolayı halkın kendisine gösterdiği derin saygı ve teveccühün çevresindekileri rahatsız ettiğini ve bütün okları üzerine çektiğini sık sık dile getiren Kazım Karabekir; hem kendisine hem de İstiklal Savaşı’nın ilk günlerinden beri meselenin içinde olanlara haksızlık yapıldığını anlatıyor. Peki Parti Olayında neler oldu?

Yeni parti, 13 şubat 1925’te çıkan Şeyh Said İsyanı’nın günah keçisi oldu. Karabekir’e derhal partiyi dağ ıtması emredildi; ama dinlemedi. Bunun üzerine İstiklal Mahkemesi, isyanı kışkırtmak suçundan, parti mensuplarına ve partiyi destekleyen gazetecilere hiçbir delil olmadığı halde mahkûmiyetler verdi. Parti, 3 haziran 1925’te kapatıldı. İşte Kazım Paşa ve bilinmediklerin bazıları..Dostlar, İşte Tarih’in acı gerçekleridir bunlar..  Benim gayem, bu kanalda insanlara geçmişi doğru bir şekilde öğretmektir. Şeyh Edebali demiş ya, Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Hadi konuyu toparlayıp videoyu kapatalım.

20.Yüzyıl Türk Savaş tarihinin en büyük komutanları arasında yer alan Musa Kazım Karabekir, devletine bağlılığı, halkına düşkünlüğü, yurtseverliği ve cesaretiyle insanımızın gönlünde aryıcalıklı bir konuma sahip olmuş özgün bir tarihsel kişilikir.  Deyip videonun sonuna geliyorum ediyorum, zaman ayırıp izlediğiniz için teşekkür ederim..

Kaynakça

1- A’dan Z’ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi – Cilt 1 – Kazım Karabekir Paşa
3- Mustafa Armağan – Kazım Karabekir Harf İnkılabına Nasıl karşı çıkmıştır? -Kazım Karabekir Kimdir?, YeniŞafak
4- KIZIL PENÇE, MUSTAFA ARMAĞAN, TİMAŞ YAYINLARI, 304 SAYFA- Mustafa Armağan -Karabekir’in düzelttiği yanlışlar – Lozan’dan sonra değişen fikirler
5- http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=779 -Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci- ESKİ DOSTLAR yahud ATATÜRK MUHALİFLERİNİN TASFİYESİ – Son çare
Exit mobile version