Malazgirt Fatih’i ALP ARSLAN’ın Efsane Hayatı

8 dk


Sultan Alparslan, Horasan Meliki Çağrı Bey’in oğludur. Ortaçağ İslâm tarihçilerinin en güveniliri kabul edilen İbnü’l-Esîr, Alparslan’ın doğum tarihini 1 Muharrem 420 yani miladi olarak 20 Ocak 1029 tarihinde olduğu söylemektedir.

Henüz küçük yaşta iken, babası Çağrı Bey’in hastalanması üzerine idareyi ele alarak Gazneli taarruzlarını durdurması, yine babasının sağlığında 1049’da Karahanlılar’a ve 1058’de Gazneliler’e karşı  zaferler kazanması, zaten Çağrı Bey’in son yıllarında veliaht sıfatıyla fiilen yönettiği Horasan Selçuklu Devleti’nde ve hatta bütün Selçuklu topraklarında büyük bir itibar kazanmasına yol açmıştı. Bu sebeple Çağrı Bey’in Ağustos 1059 ölümü üzerine Horasan meliki olduğu zaman hânedanın diğer mensupları arasından itiraz eden çıkmamış, ayrıca onun tutum ve davranışlarından ileride Selçuklu sultanlığı için de kuvvetli bir aday olacağı anlaşılmıştı.

Amcası Sultan Tuğrul Bey‘in 4 Eylül 1063 tarihinde vefatı üzerine taht kavgaları başladı. Oğlu olmayan Tuğrul Bey, vasiyetinde Çağrı Bey’in oğullarından Süleyman‘ın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Selçuklu veziri Amid ül-Mülk bu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde Süleyman’ı sultan olarak tahta çıkardı. Ancak Çağrı Bey’in öteki oğlu Alp Arslan ve Arslan Yabgunun oğlu Kutalmış ile bazı emir ve şehzadeler Süleyman’ın sultanlığını tanımadılar. Kazvin şehrinde Alp Arslan adına hutbe okundu. Kutalmış’ın Rey önüne gelerek şehri kuşatması üzerine, vezir Amid-ül Mülk, Alp Arslan’dan yardım istediği gibi, hutbeyi de onun adına okuttu. Kutalmış ise, Alp Arslan ile yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta hayatını kaybetti. Böylelikle Alp Arslan Rey şehrinde 27 Nisan 1064 tarihinde Selçuklu Devleti tahtına çıktı ve artık Sultan Alparslan oldu.

Alparslan’ın Rey’de tahta çıkmasından ve adına hutbe okutup sikke kestirmesinden sonra saltanatı, Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh tarafından da mûtat törenlerle tasdik ve ilân edildi (7 Cemâziyelevvel 456/27 Nisan 1064).

Daha sonra vezir Amid ül-Mülk’ü azlederek, yerine Nizamülmülk‘ü vezir olarak görevlendirdi. İlk seferini oğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülk ile birlikte Doğu Anadolu ve Gürcistan üzerine yaptı. Bizans‘ın elinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdi. Bu fethi neticesinde 1064 senesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan’a “Ebu’-Feth” (Fetihlerin babası) lakabını vermiştir. 1064’ten 1070 yılına kadar Bizans ile Selçuklu akıncıları arasında mücadele devam etti.

1065 sonbaharında büyük bir ordu ile Hârizm’e hareket eden Alparslan, Mangışlak taraflarında, İslâmiyet’i kabul etmemiş Türk ve Moğollar ile iş birliği yaparak kervanlara saldıran ve kargaşalık çıkaran Türkmen kabilelerini bozkırlara doğru uzaklaştırdı. Daha sonra Kıpçaklar’ı itaat altına alıp doğuya yöneldi ve Mâverâünnehir’de fetihlerde bulundu. Siriderya kenarındaki Cend şehrinde bulunan atası Selçuk’un mezarını ziyaret etti ve kendisini uzak mesafeden hediyelerle karşılayan Cend hanının topraklarını Melikşah’ın hükmü altında Selçuklular’a bağlayarak seferini tamamladı. Alparslan’ın asayişi temin amacıyla başlattığı doğu seferi, Hazar denizinden Taşkent’e kadar bütün toprakların büyük bir kısmı savaşmaya dahi gerek kalmaksızın Selçuklu hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanmıştır.

Alparslan’ın Horasan’a döndükten sonra muhteşem bir törenle oğlu Melikşah’ı Temmuz 1066’da veliaht tayin etmesi ve Selçuklu topraklarının tamamında Melikşah’ın adna hutbeler okuttu.

Yine bu yıllarda Alparslan, Türkler’in Anadolu’daki ilerlemeleri devam ettiriyordu. Anadolu’da ilerleyen bu Türkler, Tuğrul Bey zamanından beri Anadolu’ya yöneltilen Türkmen aşiretleri ile Tuğrul Bey’in ölümü üzerine meydana gelen taht kavgaları ve isyanlar sırasında taraftarlarıyla birlikte Alparslan’dan kaçan bazı kumandan ve şehzadelerdi. Birbirinden müstakil hareket eden bu kuvvetler pek çok önemli şehri ele geçirmişler ve Bizans İmparatorluğu için açık bir tehlike oluşturmaya başlamışlardı. Anadolu’nun süratle ellerinden gitmekte olduğunu gören Bizanslılar, 1068 yılında dul imparatoriçe ile evlenmek suretiyle tahta geçen Romanos Diogenes’e kurtarıcı gözüyle bakıyorlardı. Daha önce Balkanlar’da Peçenekler’e karşı kazandığı başarılarla iyi bir kumandan olduğunu ispat eden Romanos Diogenes, 1068 baharında çoğunluğu ücretli askerlerden oluşan bir ordu ile Anadolu seferine çıktı. Ordu iyi teçhiz edilmemiş olmakla birlikte bizzat imparatorun kumandasında bulunduğu için yüksek morale sahipti. Romanos Diogenes, Kayseri-Sivas-Divriği-Malatya-Toroslar üzerinden güneye inip Suriye yolunda stratejik değeri olan Menbic Kalesi’ni zaptederek kış ortalarında Bizans’a döndü. İmparator muhteşem törenlerle karşılanmış olmasına rağmen aslında büyük bir başarı elde edememiştir.

Ertesi yıl ikinci Anadolu seferine çıkan Romanos Diogenes Kayseri, Palu, Sivas bölgelerinde harekâtta bulundu; buna karşı Türkmen akıncıları da Konya’ya kadar ilerleyip şehri yağmaladılar. 1070 yılında, saraydaki muhalefet sebebiyle üçüncü Anadolu seferine bizzat çıkamayan Romanos Diogenes’in iki ayrı koldan gönderdiği ordu yine önemli bir başarı elde edemeden geri döndüğü gibi arkasından gelen Afşin Bey kumandasındaki akıncılar da Marmara sahillerine kadar ilerlemişlerdi. Bu durum karşısında Diogenes, Türk meselesini kökünden halletmek üzere kalabalık ve çok mükemmel teçhiz edilmiş bir ordunun başında, yalnız Anadolu’yu akıncılardan temizlemek değil, İran içlerine yürüyerek Selçuklu başkentini de zaptetmek kararı ile 13 Mart 1071 günü dördüncü seferine çıktı.

Anadolu’da olaylar, kaçınılmaz bir Romanos Diogenes-Alparslan karşılaşmasına doğru tırmanırken Alparslan Suriye ile meşguldü ve Mısır’daki Şiî Fâtımî iktidarını yıkmayı hedef edinmişti. Çünkü Tuğrul Bey zamanından beri Selçuklular’ın kurmaya çalıştığı İslâm dünyasındaki dinî-siyasî birlik, Fâtımîler’in aksi yöndeki çabaları sebebiyle istenen düzeyde gerçekleşemiyordu ve hâlâ İslâm dünyası iki başlı bir görünüm arzediyor, hutbeler bölgelere göre Sünnî Abbâsî halifesi veya Şiî Fâtımî halifesi adına okunuyordu. Selçuklular, yıllarca Abbâsî halifelerini baskı altında tutan Şiî Büveyhîler’in tahakkümüne son vermişler ve esir alınarak zindana atılan Halife Kāim-Biemrillâh’ı kurtarıp tekrar makamına oturtmuşlardı. 1070 yılında Alparslan, Haremeyn-i şerîfeyn’de (Mekke, Medine) tekrar Halife Kāim-Biemrillâh adına hutbe okunmasını sağlamış ve bu sebeple de “Burhânü Emîri’l-mü’minîn” yani halifenin delili, halifenin halife olduğunu ispat eden) unvanını almıştı. Bu olaydan sonra, Suriye’nin Selçuklu Devleti’ne geçmesini arzu eden Hamdânî Hükümdarı Nâsırüddevle, Alparslan’dan Fâtımîler’e karşı yardım istedi. Bunu fırsat bilen Alparslan büyük bir ordu ile hareket ederek (Temmuz 1070) Azerbaycan’dan güneybatıya doğru uzanan stratejik yolun başındaki Malazgirt ve Erciş kalelerini zaptedip Meyyâfârikīn (Silvan) ve Âmid (Diyarbakır) yöresine indi. Bağlılıklarını bildiren bölge emîrlerini huzuruna kabul ettikten sonra Urfa önlerine geldi (Ekim 1070) ve kuşatmasına karşı iki ay direnen Urfa’dan 50.000 dinar haraç alıp bazı Bizans kalelerini de fethettikten sonra Mirdâsîler’in elinde bulunan Halep’e yöneldi. Halep emîrinin huzura çıkmayı reddederek kaleye kapanması üzerine şehir muhasara altına alındı. Ancak bir süre sonra emîrin Oğuz elbiseleri giyerek annesiyle birlikte Alparslan’ın önüne gelmesi, affedilmesine ve yerinde bırakılmasına sebep oldu. Bu sırada Alparslan Şam üzerine yürümeyi planlarken bir Bizans elçisi gelerek imparatorun Malazgirt ve Ahlat’a karşılık, iki yıl önce fethettiği Menbic’i Selçuklular’a bırakmak istediğini bildirdi. Elçiye olumsuz cevap veren Alparslan, Batı Anadolu’dan Ahlat’a dönen Emîr Afşin’den aldığı ve Anadolu’da ciddi bir Bizans tehlikesi bulunmadığını bildiren rapora güvenerek planında değişiklik yapmadı. Ancak aynı günlerde, Diogenes’in büyük bir ordu ile Anadolu’ya hareket ettiği haberinin gelmesi üzerine, Bizans elçisinin imparatorun savaş istemediği hissini uyandırmak için oyalama taktiği ile gönderildiği anlaşıldı. Yine de Fâtımîler hakkındaki tasavvurlarından vazgeçmeyen Alparslan ordusunun bir bölümünü Şam’ı fethetmek üzere Suriye’de bırakarak süratle Musul’a doğru hareket etti (6 Nisan 1071). Alparslan’ın önce doğuya, dost topraklara yönelerek ordusundaki yaşlı ve yorgun savaşçıları terhis edip yerlerine zinde kuvvetler alması ve çeşitli savaş hazırlıkları görmesi, Anadolu üzerinde Bizanslılar’la koz paylaşma vaktinin geldiğine inanmış olduğunu göstermektedir. Çünkü Romanos Diogenes’in Anadolu’da ilerlerken topladığı takviye güçlerle 200.000 kişiye varan ordusunun o güne kadar görülmemiş teçhizatı, özellikle muhasara aletlerini de birlikte getirmiş olması, Bizanslılar’ın bütün güçleriyle ve son sözlerini söylemek amacıyla geldiklerini ortaya koyuyordu.

26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt ovasında cereyan eden meydan savaşı gerçekten son sözün söylendiği bir savaş olmuş, Selçuklular’ın elde ettiği büyük zafer Türkler’e Anadolu kapılarını açarak dünya tarihinin geleceğine tesir etmiştir.

Bizans ordusunun kütle savaşı yapan, manevra kabiliyeti zayıf ağır teçhizatlı birliklerine karşı Türk kuvvetlerinin hemen bütünüyle hafif teçhizatlı, manevra kabiliyeti yüksek süvari kıtalarından meydana gelmiş olması, savaşın seyri ve sonucu üzerinde müessir olmuştur. Üstün güçlerine rağmen Bizanslılar’ın mağlûp olmalarında rol oynayan en önemli âmil ise Alparslan’ın uyguladığı savaş planıdır. Alparslan, Türkler’in tarih boyunca kara ve deniz savaşlarında daima kullandıkları, merkeze yerleştirilen zayıf fakat süratli birliklerin sahte ricatla düşmanın merkez kuvvetlerini peşlerine takıp yan cenahların arasına sokmaları ve âniden geri dönerek önce hilal taktiğini uygulamış, Bizans kıtalarının kolay manevra yapamamaları da başarıya ulaşmasını çabuklaştırmıştır.

İster müslüman ister hıristiyan olsun eski tarihçilerin tamamının ittifakla, ancak teferruatta küçük farklılıklarla anlattıkları üzere, Alparslan mağlûp Bizans imparatoruna şeref misafiri muamelesi yapmış, savaş alanında ele geçirilen tahtını kendi tahtının yanına kurdurarak tacını başına bizzat giydirmiştir. İki hükümdar arasında dostluk kurulmuş ve metni bugün mevcut olmayan bir barış antlaşması imzalanmıştır. Ancak Romanos Diogenes’in gıyabında tahttan indirilmesi ve4 Ağustos 1072’de de hileyle ele geçirilerek, gözlerinin oyulup ölümüne sebebiyet verilmesi  üzerine bu antlaşma hükümleri uygulanamamıştır.

Bütün celâdet ve haşmetine rağmen son derece duygulu bir insan olan Alparslan, 1072 Eylülü sonunda Türkistan seferine çıkmak üzere iken Romanos Diogenes’in acıklı sonunu öğrenince çok üzülmüş ve barış antlaşmasının artık geçersiz olduğunu ilân ederek Bizans üzerine ordu gönderilmesi emrini vermişti. Artuk Bey kumandasındaki kuvvetler Anadolu’ya girmeye hazırlanırken kendisi de 200.000 kişilik ordusuyla Mâverâünnehir’e hareket etmişti. Alparslan’ın doğuya yönelmesinin sebebi, Karahanlı Hükümdarı Şemsülmülk Nasr Han’ın Hârizm ve Tohâristan melikleri olan oğulları ile devamlı savaş halinde olması ve Selçuklular’dan toprak almaya çalışmasıdır. Alparslan’ın ilk defa bu kadar büyük bir orduyla sefere çıkması, belki bu seferinde Karahanlılar’ı tamamen ortadan kaldırmayı hedef edinmesiyle açıklanabilir. Ancak Alparslan’a yapılan suikastın, seferi sonuçsuz bırakması, durumu tersine çevirmiş ve taarruza kalkan Karahanlılar Tirmiz’i fethedip Amuderya’yı geçerek Belh’e kadar gelmişlerdir.

Batı Türkleri’nin atası kabul edilen Alparslan, tüm bu cengaverliğinin yanında çok dindardı ve dinî hükümlerin tam sadakatle uygulayıcısı olarak tanınıyordu. Onun bu cephesi, halk arasında velî derecesine yükseltilmesine ve şahsına pek çok kerametler isnat edilmesine sebep olmuştur. Sarayında, günde elli koyun kesilen bir imaret bulunduğu ve ayrıca adları listeler halinde tanzim edilen fakirlere harçlık dağıtıldığı eski tarihlerde kayıtlıdır. İslâmiyet’in henüz girmediği ülkelerde fethettiği her şehre derhal bir cami yaptırdığı, askerî faaliyetlerinden dolayı yeterince fırsat bulamadığı imar işlerini ve ilim, fikir ve sanat adamlarını toplayıp devlet himayesi altına almak gibi sosyal faaliyetleri de veziri Nizâmülmülk’ün eliyle yürüttüğü bilinmektedir. Bastırdığı altın paraların çokluğu da devrindeki iktisadî gelişmeyi ve refahı göstermektedir.

Kaynaklar

https://islamansiklopedisi.org.tr/alparslan

Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
4
Üzgün
Kızgın Kızgın
2
Kızgın
Hahaha Hahaha
1
Hahaha
Beğendim Beğendim
13
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
12
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
10
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
9
Beğenmedim
Entel Bilgiç
Ağırlıklı olarak Osmanlı tarihi ile ilgilenen ve edindiği çeşitli bilgiler ışında sizleri bilgilendiren bir youtube kanalıdır.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds