Sinemanın Serüveni | Modern Sihirbazlık Sinema Nasıl Gelişti?

3 dk


Yaklaşık yüz yıllık bir tarihe sahip olan sinema en genç sanat dallarından biri, belki de en genci. Son asırların en büyük icatlarından biri de anın kaydedilmesi olan hareketli görüntü. Hareketli görüntü bilgiye ulaşmamızı sağladı, bizi dünyadan haberdar etti, propaganda aracı oldu, birbirimize bağladı ve büyük bir eğlence sektörü haline geldi. Gelin sinemanın ortaya çıkış sürecine beraber göz atalım.

Tarihte optik üzerine çalışan insanlar görüntüyü kaydedemeseler bile bir yüzey üzerine düşürmeyi başarmışlardır. Projeksiyonun atası kabul edilen büyülü fener bunlardan biridir. Fotoğrafçılık çalışmalarının öncüsü, Türkçe karşılığı karanlık oda olan “camera obscura” uzun zamandır farklı medeniyetlerde bilinen, kapkaranlık bir odada küçük bir delik oluşturularak yapılan görüntüleme tekniğidir. Dışarısının görüntüsünü ters olarak yüzeye aktaran bu teknik fotoğrafçılığın temelidir. Tarihteki ilk fotoğraf ise 1826 yılında Nicéphore Niépce tarafından çekilmiştir. Oturduğu sokağın fotoğraflandığı bu resmin plakada oluşması 8 saat sürmüştür. Daha sonraları Niepce’in dostlarından Louis Daguerre bu süreyi birkaç dakikaya indirmeyi başarmıştır. 1939 yılında kendi icadı dagerreyotipi fotoğrafçılığın tanıtımını yapıp Fransız hükümetine satınca fotoğraf tüm dünyaya hızla yayılmıştır.

Fotoğrafçılığın bu ilk dönemleri oldukça zahmetliydi. Görüntüler metal levhaların ışığa duyarlı kimyasallarla kaplanmasıyla elde ediliyordu ve bu kimyasallar zehirliydi. Çoğaltılamayan bu fotoğrafların taşınması ve korunması da zordu. Çalışmalar devam ettikçe daha az maliyetli olan kâğıt baskılar çıktı ve fotoğraf daha ulaşılabilir hale geldi. Fotoğraf teknolojisi geliştikçe, hareketin de kaydedilmesi üzerine çalışmalar hızlandı.

Bir parantez açmak gerekirse bizim hareket ediyor diye gördüğümüz şey aslında bir illüzyondur. İnsan gözü saniyede ortalama 12 görüntüyü ayırt edebilir. Bundan fazlası bir saniye içinde gösterilirse, görüntünün retina üzerinde bir süre kalması sonucu beynin gördüklerini birleştirmesiyle görme sürekliliği denen kavram oluşur. Bundan yararlanılarak fenakistiskop, zoetrop gibi icatlar yapılmıştır. Günümüzde yapılan üç boyutlu zoetroplarsa sahiden büyüleyici.

Parantezi kapatıp devam edersek 1872 yılında Chicago valisi ile bir at yarışı tutkunu arasında atların dörtnala giderken ayaklarının yere değip değmediğiyle ilgili bir tartışma çıkar. Bunun araştırılması için fotoğrafçı Edward Muybridge işe alınır. Zekice bir yöntem kullanan Muybridge 12 kamerayı art arda koyarak atın saniyeler içindeki hareketini fotoğraflar. Böylelikle atların ayağının yerden kesildiği de ispatlanmış olur.

Bu yöntemin benzeri daha sonraki video kameralarda kullanıldı. Yalnız birçok kamera, yerini ışığa duyarlı kimyasallardan yapılan yüzlerce kare bulunduran film şeritlerine bıraktı. 1888’e gelindiğinde Louis Le Prince kendi icadı olan kamerasıyla saniyede 12 karelik hızda roundhay garden scene adlı bu görüntüyü çekmiştir. 2.11 saniye süren bu film bilinen en eski filmdir. Ne hikmetse kendisi bir tren yolculuğu esnasında eşyalarıyla beraber kaybolmuştur.

1890 yılında yardımcısı Dickson’la kinetografı geliştiren Thomas Edison, gösterici icadı kinemaskopla filmi izlenebilir hale getirmiştir. Ancak halka açık bir sinemadan söz edilemez çünkü Edison’ın icadı sadece tek kişinin küçük bir delikten bakmasıyla kullanılabiliyordu. Edison’dan esinlenen Lumiere kardeşler hem kaydedici hem gösterici sinematografı icad etmiştir. 28 Aralık 1895’teki Paris’te bir kafede yaptıkları ilk gösterim sinemanın doğumu olarak kabul edilir. Yaklaşık 1 dakikalık 10 kısa film gösteren Lumiere’ler bu filmlerde günlük olaylara yer vermiştir. Fabrikadan çıkan işçiler, kahvaltı eden bebek vesaire. Rivayetlere göre bir trenin gara giriş yaptığı filmde izleyiciler korkuya kapılmış, trenin üzerlerine geldiğini düşünüp sağa sola kaçışmışlardır. İlk dönem filmleri günlük aktiviteler ve kısa stüdyo çekimlerinden oluşuyordu ve insanları içine çekecek kadar büyüleyici değildi.
Sinemanın ihtiyacı olan soluk ise bir sihirbazdan geldi. George Melies.
Paris’te sihirbazlık gösterileri yapan bu adam Lumiere’lerin halka açık gösterilerinden önce özel davetlerde filmleri izlemiştir. Tabii o zamanlar sihirbazlar prestijli insanlardı. Öyle ilkokullara çağrılıp çocuklara güvercin uçurmazlardı. Büyük salonlarda akıl almaz gösteriler yaparlardı.
Melies da illüzyonu sinemayla birleştirmiştir. Bugün görsel efektlerin, kurgunun babası olarak kabul edilir. Melies, filmlerin kısa ve sessiz olduğu o yıllarda yüzlerce film çevirmiş kendi icadı efektlerle aya kadar gitmiştir.
Tarihin ilk bilim-kurgusu Ay’a Seyahat büyük ses getirmiştir. Mermi şeklindeki uzay mekiğinin ayın gözünü çıkardığı bu filmde uzay kaşiflerimiz Ay medeniyetinin lideri dahil birçok uzaylıyı patlatıp sağ salim dünyaya dönmüştür. Maalesef yeni türlerin çıkmasıyla popülaritesi azalan Melies, 1910’ların başında sinemayı bırakmak zorunda kalmıştır. Sinema ilk yıllarında tüm dünyaya yayılmış, çok büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Uzak-yakın plan keşfedilmiş, farklı açılar kullanılmış, eş ve farklı zamanlı çekimler hikâye anlatmayı kolaylaştırmıştır. Bu döneme Avrupa sineması hakimken sonra ne mi oldu dersiniz? Başrol sahneye giriş yaptı: Hollywood.


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
9
Üzgün
Kızgın Kızgın
8
Kızgın
Hahaha Hahaha
6
Hahaha
Beğendim Beğendim
5
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
5
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
3
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
2
Beğenmedim
AHALİ

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds