‘Işıkları kim kapattı? Hava karardı hadi ışıkları açalım. Şuraya biraz ışık tutar mısın?’ sıklıkla duyduğumuz cümleler. Işığın olmadığı bir dünya düşünün. Hayat yaşanmaz hale gelirdi muhtemelen. Gündelik işlerimiz imkansızlaşır ve şu an sizinle bu videoda buluşamazdık. Evrenin sırlarını çözmemizde ki en önemli yardımcımız olan ışık nedir?
Ekrandaki görsele baktığımızda hepimiz kırmızı diye adlandıracağız. Ancak bu gerçektende kırmızı mı? Esasında bunu öğrenmek için ışığın doğasına daha çok hakim olmalıyız. Ama şimdiden bunu bilmekte büyük fayda varki her ne kadar aynı cisim ve görsellererin hepimizde aynı olmasa da benzer isimleri çağrıştırması aynı rengi aynı şekilde gördüğümüzün bir ispatı değil. MR ile yapılan deneylerde kırmızı bir göreseli bazı insanların diğerlerinin yeşili gördüğü gibi görmesini ispatladı. Ancak aynı isimle çağırıyoruz. Çünkü görüş verisini birbirimizin arasında paylaşacak ham bir veri yolu yok. Öğreniyoruz, gösteriyoruz ve nasıl görersek görelim aynı cisimleri farklı renkte görsek dahi aynı isimle çağrırıyoruz. Renkler temelinde görünür ışık dalga boyu aralığında yer alıyor. Öyleyse, ışık nedir?
Klasik fizikte ışık, doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik dalgalardır. Maxwell denklemleriyle c(constatnt) yani sabit olarak adlandırılmıştır. Modern kuantum fiziğinde ise elektromanyetik alan elektrodinamik teorisiyle tanımlanmaktadır. Bu teoride ışık foton denilen kütlesiz parçacıklarla anlatılır. Fotonların oluşumu ise bir atomun yörüngesinde ki bir elektronu serbest bırakmasıyla ortaya çıkar. Modern kuantum teorisine göre elektromanyetik dalga ile ışık hızı birbirlerini harekete geçirecek şekilde ilerlerler. Bazı teorilerde ise ışık hem dalgasal hem de parçacıklarla hareket eder ama bu teorinin doğruluğu hakkında kesin bir kanıya varmak imkânsız çünkü ışık, Uluslararası Ünite Sistemi (SI) tarafından saniyede 299,792,458 metre olarak tanımlanmıştır. Yani ışığın aslında nasıl davrandığını anlamamız için saniyede nerdeyse üç yüz bin kilometre yol almamız gerekir ki bu hıza ulaştığımızda biz de ışık olmuş oluruz. Ancak bu sihirli gibi görünen hızın evren ölçeğinde de bir sınırının olduğunu söylemek isteriz. Örneğin ışık hızı aya 1,3 saniyede, güneşten gelen ışınlar ise dünyamıza 8 dakikada ulaşır bir başka değişle bizler güneşin 8 dakika önceki ışınlarını görmüş oluruz. Bu duruma göre daha uzaktaki gezegen ve yıldızlar için daha ilginç bir durum ortaya çıkar. Bu mesafeleri ışık yılı cinsinden belirleriz ki 1 ışık yılı yaklaşık olarak 10 trilyon kilometre etmekte. Eğer ışık bize belirli bir sürede ulaşıyorsa bizler o cismin kozmik geçmişini görmüş oluruz; bu da bize evrenin sırları hakkında bazı ipuçlarını verir. Laura Danly, Los Angeles ta ki gözlemevinin küratörü, yaptığı çalışmalarla ışığın bizleri geçmişe götürdüğünü düzenlediği fotoğraf albümüyle açıklıyor. Bir örnekle ifade etmek gerekirse, bu fotografta komşumuz olan Andromeda galaksisinin 2,5 milyon yıl önceki halini görüyorsunuz ve albümde yer almayan ışığı hala bize ulaşmamış yıldızlar var.
Hadi biraz sınırları zorlayalım. Işık hızında hareket etmek nerdeyse imkânsız ama ışık hızına çok yakın bir hızda seyahat etsek ne olur? Stefan Hawking’in tren teorisini inceleyelim. Varsayın ki dünyanın etrafını dolaşabilen bir tren var. Trenin hızı gittikçe artıyor ve öyle bir hıza ulaşıyor ki ışık hızının %99,9 una kadar çıkıyor. Bu hıza ulaştığınızda artık zaman sizin için daha yavaş akmaya başlar. Ancak zaman kavramı trenin dışında normal akışında ilerler. Eğer bu tren 100 yıl boyunca seyahatine devam ederse yolcular için sadece 1 hafta geçmiş olur ve bu aslında teknik olarak geleceğe yolculuk etmekle aynı anlama gelir. CERN’de yapılan deneylerin bu teoriden pek de bir farkı yoktur. Büyük Hadron Çarpıştırıcılarında atom altı parçacıkları nerdeyse ışık hızına ulaşacak kadar hızlandırıp hareketlerini gözlenmektedir. Belki de bir gün CERN’de yapılacak olan deneylerde sonra ışık hızının sırlarını çözebiliriz. Buraya kadar hep ışık hızı ve ışık hızına ulaşmaktan bahsettik. Işığı daha iyi anlamak için onu yavaşlatabilir miyiz? Evet bunu yapabiliriz. Aslında temel olarak görmemizi sağlayan şey de ışık hızının gözümüzde ki reseptörler tarafından algılanabilmesidir. Örneğin ışığın bir prizma tarafından dağılması prizmaya çarptığında hız kaybetmesi, mercek tarafından büyümesi ki bu sayede teleskopla uzayı inceleriz ya da su altında iken ışığın gözle görülür derecede yavaşlaması. Tüm bunlar görmemizi sağlayan nedenler. Harward Üniversitesinde ışığın yavaşlatılmasıyla ilgili deneyler yapan Lene Hau ışık hızını bir bisikletin hızına indirerek daha önce keşfedilmemişi arıyor. Laboratuvarında; lazerler, prizmalar, özel yavaşlatıcılar ve daha farklı şeyler bulunmakta. Deneyini lazerleri yavaşlatacak frenlerinden geçirdikten sonra iki Sodyum gaz bulutunun içine sıkıştırmayı hedefleyerek yapıyor. Işık ilk buluta çarptığında yavaşlıyor ikinci buluta geldiğinde ise yeniden ışık hızına ulaşıyor. Bu da bize bilginin ışıkla aktarılabilmesini mümkün kılıyor.
Peki, siyah
bir ışık mıdır? Madem siyah ışığın yokluğuysa nasıl siyah rengini görüyoruz?
Bunu sorduysanız muazzam derecede güzel bir beyniniz ve analitik yapınız var. Siyah
ışığı normal ışık gibi aydınlatamada kullanabilir miyiz?
Siyah bir renk değildir; siyah bir nesne görünür spektrumun tüm renklerini emer ve bunların hiçbirini gözlere yansıtmaz. … Renk paletine eğer üç primer pigmentin uygun oranları karıştırılırsa, sonuç “siyah” olarak adlandırılacak kadar az ışık yansıtır. Gerçekte, siyah görünen, bir miktar ışığı yansıtabilir. Bilgisayar ekranlarında ise siyah, O-Led ekranlar hariç, beyaz ışığı daha az veya daha çok oluşturarak kontrast oluşturarak gerçekleşir.
Sonuç olarak siyah renk ışıması yapılamaz ve bu konuda dikkat edilmesi gereken husus internette genelde morötesi ışığa siyah ışık denmesidir.
Işık, hala keşfedilmeyi bekleyen bir maden gibi. Eğer gerçekten ne olduğunun anlayabilirsek belki bir gün geleceğe seyahat edebilir ya da uzayda yıldızlararası bir keşfe çıkarız kim bilir. Ama şu an bildiğimiz bir şey varsa o da insanoğlunu bilinmeyene olan tutkusu; pes etmeden, deneyerek ve yanılarak öğrendiği. Yankı olma, Ses ol!
0 Yorum