TÜRKİYE’DE NEDEN İDEALİST İNSANLAR YETİŞMEZ? | AntiKAFA


İdealistler; yani bir ideali, bir ülküyü hayat felsefesi edinip koşullar ne olursa olsun bu ülküyü gerçekleştirmek için ömrü boyunca çabalayan insanlar. Vatandaşı olduğumuz bu ülkenin kuruluşundan tutun, kullandığınız icatların yapılışına ve dâhi en zor şartlarda en kolay hizmetleri almanıza kadar pek çok şey idealist insanların imzasını taşıyor. Bu ülkede hiç idealist insan yetişmiyor desek idealist insanlarımıza ayıp olur, bu yüzden en iyisi neden yeterince idealist insan yok diye soralım kendimize. Ve gelin videonun devamında bu sorumuza bir cevap aramaya çalışalım.

(intro)

            Videonun geri kalanına geçmeden önce siz izleyicilerimizi uyarmak gerek. Bu videonun metni, yayınlandığı günden çok öncelerde yazıldı ve yayınlanacağı gün video takvimimize göre rastgele bir tarihe atandı. Bu yüzden şayet video yayınlanmadan hemen önce videoyla bağdaştırılabilecek bir olay olmuşsa bunun bilinçli bir durum olmadığını bilmenizi isteriz.

            Gelelim sorumuza, neden son dönemde ülkemizde yeterince idealist insan yetişmiyor? Bunun en büyük sebeplerinden birisi sosyal medyanın da ortaya çıkışıyla küreselleşen dünya toplumunun maddiyat merkezli bir düşünceye sahip olmuş olması. Eskiden harekete geçirici yayınlar topluma yönelik yapılırdı; bir olalım, beraber yapalım, şunu da başaracağız, buna da ulaşacağız denirdi. Şimdi sosyal medyadaki herhangi bir motivasyon sayfasına girin, şöyle bir dille karşılaşırsınız; borsadan şu kadar hisse al, ticarete atıl, zengin ol vesaire. Durum böyle olunca insanlar doğal olarak toplumsal bir hareketten ziyade bireysel menfaatlerinin hayalini kurmaya başlıyor.

            Bu sebeple herkesin kendi menfaatinin peşinde koştuğu bir dünyada neden kimsenin toplumu düşünmediğini sorgulamak da bu kadar abes kaçıyor. İnsanlar, kendilerinin yapmadığı bir şeyi başkalarından bekliyor. Elbette sayıları ne olursa olsun idealist insanlar her zaman var olmaya devam edecek. Ancak burada en önemli şeylerden birisi de idealist insan sayısını ve onlara güvenenlerin sayısını artırmak. Ve bunu başarmanın devlet politikalarıyla bir alakası yok, iş tamamen bize yani millete düşüyor. Devlet, idealist insanlara ne kadar destek verirse versin halkın tabusunu yıkamıyor, bu tabuyu yıkmak yine halkın kendisine düşüyor. Örneğin bunu üniversiteye yerleşecek olan gençler üzerine düşünelim. Sınavda yüksek puan yapan öğrenciler, toplum tarafından tıp, mühendislik ve hukuk gibi bölümlere gitmesi için adeta zorlanıyor. Genelde gençler tek sorunun aile baskısı olduğunu düşünse de aslında gençleri yönlendiren şey toplumun baskıları. Örneğin bir genç üniversite sınavında çok yüksek puan almış ve düşük puanlı bir bölüme gitmişse, yine de sanki başaramamış gibi değerlendiriliyor. Hatta yetmezmiş gibi çocuğu ucu ucuna mühendislik fakültesine yerleşmiş bir anne yahut baba tarafından hor görüleceğini bilmesi, onun bu kararını etkiliyor. Toplumun tabularını yıkmak derken işte bundan bahsediyoruz.

            Tıp ve mühendislik şu anda toplumun yıkılmaz bir tabusu haline gelmiş durumda. Aslında bu iş sektöründeki dengesizliklerin de ana sebebi. Mesela bir zamanlar öğretmenlik toplum tarafından hem kutsal meslek olarak görülmesi hem de devlet memuru olmanın getirdiği sabit orta halli bir maaşı olması sebebiyle gençlere dikte ediliyordu. Bu sebeple sırf bu yönlendirme yüzünden tahammülsüz, iletişim yeteneği olmayan, öğretme eyleminin verdiği zevki algılayamayan insanlar öğretmen olmuş oldu. Hatta bu da yetmezmiş gibi talebin üzerinde eğitim fakültesi mezunu aday birikince KPSS ve atanamayan öğretmenler gibi büyük bir sorunumuz ortaya çıktı. Peki, bunun yarın mühendislik için de geçerli olmayacağını garanti edebilir misiniz?

            Kısacası toplum olarak kendi tabularımızı yıkmak zorundayız, itibarı ve parayı bir kenara bırakmalı ve karakterimize uygun bir yol çizmeliyiz kendimize. Bunu devlet yahut millet adıyla sanki farklı biriymişçesine şahıslaştırarak tüm suçu bilinmezliğe yıkmak kesinlikle bir çözüm değil. Herkes toplumdan şikâyetçi, peki toplum dediğimiz kim? Toplum zaten biziz, hatta çoğul dilden de kaçınalım; ey videoyu izleyen kardeşim, toplum sensin, toplum benim. Şimdi diyeceksin ki sen ne kadar idealistsin. İdealist olmasak, bir ülkü üzerine bu yola çıkmasak, yola çıkarken maddiyatı ve popülerliği önceleseydik; sence bu videoyu izleyebilir miydin? İdealist olmayan birisi bu kadar az abone ve kazançla -ve hatta kayıpla- bu işi bu kadar uzun süre devam ettirir miydi? Etrafımızdaki insanlar, hep şunu söylerdi: “Biz de isteriz sosyal medyada vaktimizi boşa harcamamayı ama ne yapalım, sosyal medyada bunlar var?” Biz de işte bu kanalı kurduk, istedik ki öğrenmeye meraklı birisi sosyal medyada eğitsel içerikler yok ki demesin, istedik ki bu mecradaki eğitsel içerikler sadece İngilizceyle sınırlı kalmasın, insanlarımız merak ettikleri şeyleri Türkçe bir şekilde öğrenebilsin. İşte bu şekilde, bizler elimizden gelen neyse onu yapıyoruz.

            Bundan yüzyıllar önce Bağdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Ömrünün son zamanlarında çok güzel bir minber oymuş. Sedef kakmalı, ceviz ağacından, alımlı mı alımlı… Her gören onun güzelliğiyle büyüleniyormuş. Bu güzel minberin namı her geçen gün biraz daha duyulmuş. Bağdat’a her gelen ona gidip “Şu minberi bize sat, falanca camiye götürelim.”  diyormuş. O ise hep “Hayır, bu minber Mescidi-i Aksa’da duracak.” diye cevap veriyormuş. Ahali şaşırıyormuş tabii. “İyi de Kudüs Haçlı işgali altında.” Bunun üzerine marangoz onlara şöyle diyormuş: “Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım, minber yontarım. Bir babayiğit de çıksın Kudüs’ü alsın. Bu minberi yerine oturtsun.” Aradan 40 yıl geçmiş, Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Haçlılardan geri almış ve minberi yerine oturtmuş. Hikayedeki marangoz gibi bizim de toplum için elimizden gelen buydu, gereğini yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Sizler de üstünüze düşeni yapın. Etrafınızdaki idealist insanlara, belki arkadaşınıza belki, kardeşinize, belki yeğeninize güvenin; onlara gereken psikolojik desteği verin; maddiyat, şan ve şöhret korkusuyla onların hayallerine ket vurmayın. Tüm bunları yapın ki, yarın öbür gün “Türkiye’de neden idealist insanlar yetişmiyor?” diye sorduğunuzda “Sen idealist insanlar yetişsin diye ne yaptın ki?” derlerse, verecek bir cevabınız olsun. Bir de bu bilince toplumun baskın kesiminin ulaştığını bir düşünün. “Aman, bir ben böyle yapıyorum diye toplum da değişecek mi sanki?” diye düşünmeyin. Zira siz böyle derseniz, o böyle derse, ben böyle dersem hangi toplum değişecek?

            O halde marangoz marangozluğunu, Selahaddin Selahaddinliğini yapsın. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.

Exit mobile version