Winston Churchill’in Hayatı ve Reval Görüşmeleri


“Savaş hukukuna göre zehirli gaz kullanmak yasaktır; biliyorum. Amma zehirli gazı insanlara karşı kullanmak yasaktır! Türkler Müslüman’dır. Dolayısıyla da insan sayılmaz hiçbiri! Yani, Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!”

Bu meşhur sözü bir yerden hatırlıyor gibiyiz sanki. Ağızından sigarayı eksik etmeyen, Osmanlının başına bela olan birisi. Tabii ki Winston Churchill´ den bahsediyoruz. Winston Churchill’in lafıdır bu diyemem çünkü adam türkçe bilmiyor. Çevirdik yani:)

Hani 1953 yılında hem Nobel Barış hem de Nobel Edebiyat Ödüllerine aday gösterilen, İngiltere eski Başbakanı, adı bir buçuk karış boyunda, Afyon sucuğu eninde bir puroya verilen, 1915 yılında, Deniz Kuvvetleri Birinci Lorduyken Anzakları, İngiliz’in tüysüz oğlanlarıyla Hindistan’la Burma’dan gelen delikanlıları Osmanlı siperlerine saldırtan, temiz bir sopa yedikten sonra da geri çekilme emri veren, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp geri dönen, görevinden kovulan zat işte!

Tüm bunlara rağmen Batı dünyasının en ulu kahramanları arasındadır Churchill. Hoş Doğu dünyasıyla, Kuzey ve Güney’de yaşayanlar da onu pek bir sever. Amma 1915 yılında Çanakkale’yi ve Boğazları ele geçirip Osmanlı’yı un ufak etmek isterken dayak yemeye başlayınca, bu barış sever devlet adamı Avam Kamarasında ayağa kalkar ve bu sözleri dile getirir: Türkler Müslümandır! Onlar insan değildir!

24 Ocak 2016 batı dünyasınca öne çıkarılmış en bildik politik kahramanlardan olan Sir Winston Churchill’in ölüm yıldönümüydü. Mevcut İngiliz Başbakanı Cameron, Churchill için “tarihin gördüğü en büyük Başbakan“ ifadesini kullandı. İngiltere’deki okullarda okutulan tarih kitapları onun “eşi görülmemiş cesur bir kahraman olduğunu, 2. Dünya savaşında Nazileri alt ettiğini ve dünyanın her köşesindeki yerli insanları medeniyetle tanıştırdığını yazıyor.” Bu söylemler bana bir yerden tanıdık geliyor ama neyse;)

 Fakat gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Britanya İmparatorluğu’nun üzerinde güneşin batmadığı dönemde Winston Churchill ırkçı batı emperyalizminin en büyük sembolüydü.

Peki bunların hepsini söyledik. Sir Winston Churchill kimdir? Ana soru bu!

Winston Leonard Spencer Churchill 30 Kasım 1874´ de Büyük Britanya’nın en büyük sarayı olan Blenheim sarayında dünyaya gelmiştir. Babası Lord Randolf Churchill ve annesi ise bir Amerikan milyonerinin kızı Jennie Jerome idi. Churchill´in büyük dedeside Britanya İmparatorluğunda çok tanınıyordu. Ünlü John Churchill, Marlborough’un Birinci Dükü ve zamanının en önemli İngiliz generaliydi. Winston Leonard Spencer Churchill, 30 Kasım 1874’te Britanya’nın en büyük saray kompleksindeki Blenheim Kalesi’nde  dünyaya geldi.

Gördüğünüz gigi Ailesi İngiliz aristokrasisinde önemli bir yere sahipti ve hem politik hem de sosyal olarak rahat konumdaydı. İngiltere o dönemde kendi güvünün zirvesindeydi. Bu güç neticesinde Hindistan, Avustralya ve Kanada gibi geniş kolonileri ile Afrika ve Küçük Asya’nın büyük bir kısmı ile dünyanın dörtte biri civarında yayıldı. Yani anlayacağınız Churchill her şeyi gerçekleştirebilecek bir dünyaya doğdu. Dört yaşında ilk öğretimini aldı, üç yıl sonra Ascot’daki elit okula gönderildi.

Zorlu öğretim yöntemleri ve zayıf öğrenme durumu büyük ölçüde genç Churchill’e görülmekteydi. Bunun kendisi için bir hastalık olduğu tanısı konan Churchill, Brighton’daki küçük bir özel okula nakledildi. Orada üç buçuk yıl kaldı ve burada geçirdiği vakitler ona iyi gelmişti.. Bundan sonra, Ailesi onu meşhur bir yatılı okul olan Harrow’a gönderdi ve burada kendisi için kırgınlık yılları başladı. Çünkü Bu okuldaki kötü performansı nedeniyle ve bu yüzden de babasının kendisinden ümidi kesmesi sebebiyle, babası onu Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisine yolladı. En azından subay olsun bari diyordu bizim tabirle.

Lakin Genç Churchill okula alınma sınavını üçüncü seferde ancak başardı. Burada ki Askeri hayat onu çok etkilemişti. İyice askerliğe alışan Churchill, başarı göstermeye başlamış ve en nihayetinde 1894 yılında okulu sekizincilikle bitirmişti.

Kendine güveni gelen Churchill kendi kendine yeten bir adam haline geldi ve varlıklı bir ailenin çocuğu olmasından mütevellit, siyasete ve diğer sosyal alanlara girmesi çok daha kolay hale geldi. Bu arada babası ülkedeki en önemli bakanlıklardan biri olan Exchequer Şansölyesi ‘ne atandı. Winston Churchill yirmili yaşlarında kendisinin kısa süreliğine Düklük varisi olduğu açıklandı. Bütün bunlar yaşanırken ve Churchill yediği önünde yemediği arkasında bir hayat yasarken, bir şey eksikti ve bu onu çok üzüyordu.

Winston Churchill babasının, yetenekli hatibliğine, hayatı boyunca hayranlık duymuştur. Ancak  Churchill´in babası Onun siyasi ve askeri kariyerini görmeden 1895 yılında öldü. Bu durum kendisinde derin bir yara bıraktı. Bunun üzerine aynı yıl ölen dadısı ise bu hüznünü daha arttırdı.

Daha sonraki yıllarda, başta Hindistan ve Sudan olmak üzere, Küba’da bir savaş muhabiri  ve bir yazar olarak çalıştı. Bu sıradalarda Sıklıkla okumaya önem verdi ve eğitiminde eksik kalan kısımları telafi etmeye çalıştı.

Ölümden korkusu olmayan Churchill Güney Afrika’daki Boer Savaşı’na katılımı ile kendine olan güvenini dahada arttırdı. Kendisinin ölümsüz olabileceği vehmine dahi kapılan Churchill kendisini kaderinin efendisi olarak görmekteydi. Lakin 1899 yılında Boer´ler tarafından esir alinmisti Churchill. Bu esaret kendisi için neredeyse bir ay sürdü fakat en sonunda kaçarak bu durumdan kurtuldu.

Bu kaçışı zafer olarak nitelendiren İngiliz gazeteleri bu durumu manşetlerine taşıdı. Böylelikle daha fazla bir ün kazanana Churchill Oldham seçim bölgesinde bir Tory Demokratı olarak aday gösterildi ve, ilk konuşmasını 18 Şubat 1901’de Avam Kamarasının alt bölümünde verdi. Böylelikle siyasi hayatı başlamış oldu.

Kendisinin siyasi hayati boyunca görevleri şunlardı:

1904: Liberaller için Muhafazakâr Parti’den ayrıldı

1905-1908: Parlamento Dışişleri Bakan Yardımcısı, Sömürge Ofisi

1908-1910: Ticaret Kurulu Başkanı

1910-1911: Yurt Sekreteri

1911-1915: Bahriye Naziri

1915: Lancaster Dükalığı Şansölyesi

1917-1918: Mühimmat Bakanı

1918-1921: Savaş ve Havadan Sorumlu Devlet Sekreteri

1921-1922: Koloniler Sekreteri

1924-1929: Maliye Bakanı

1939-1940: Bahriye Naziri

1940-1945: Başbakan ve Savunma Bakanı

1951-1955: Başbakan ve Savunma Bakanı

Gel gelelim Birinci Dünya Savaşına.

Osmanlı Devletinin Boğazları himayesi altında bulundurması çok önemli bir rol oynuyordu. Bu yüzden de Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına dahil ettirilmiş ve büyük zorluklarla karsı karsıya birakilmisti. Bunlardan birisi ise hiç şüpheisz Boğazlardı. Bunun farkında olan Osmanlı, Boğazlarını korumak zorundaydı. Bunun içinde kısa sürede oradaki kuvvetler arttırıldı ve asayiş en üst seviyeye yükseltilmiştir. Tabi pekte Bir şey yapıldı denemez, çünkü zaten 2. Abdülhamid Han tahtan indirilmeden yıllar yıllar önce bu tehlikeyi sezmiş ve Çanakkaledeki tabyaları kuvvetledirmişti. O dönemdeki durumda ise sadece bunları ufak dokunuşlarla düzenlemek kaldı.

Peki Boğazlar neden bu kadar önemliydi?

Bildiğiniz üzere Boğazlar Rus Çarlığı için Sıcak Denizlere acılan tek kapiydi. Ama Boğazları himayesi altında bulunduran Devlet olan Devleti Aliyye, Rusya’nın düşmanıydı. Boğazları dilediği gibi kullanamayan Rusya, İttifak Devletlerinden gelecek her yardıma muhtaç kalmasıydı.

Tabi bizim Churchill Rusyaya yardım etmek istiyordu. O zamanlar ise Admiral Lortluğu görevini ifa ediyordu. Boğazlara bir operasyon gerçekleştirmek isteyen Churchill, bunun için haftalarca uğraşmıştı.

Nihayet bir karara varıldı ve Çanakkaleden bir kaç saat içinde geçip İstanbulda İkindi çaylarını içme kararı verildi. Ama tabi beklenen gibi olmadı bu durum.

19 Şubat 1915 – 19 Aralık 1915 arasında yaklaşık 10 süren Boğazlar çıkarması Osmanlı ve İngilitere içinde çok ağır sonuçlandı. Lakin her ne olursa olsun Vatan toprakları düşmana bırakıldı. Diğeri ise Churchill´in başı büyük beladaydı. Videonun başında dediğimiz gibi Winston Churchill bu yenilgiden sonra görevinden alindı.

Tabii adam ne kadar suçlu olsa da kendisinden vazgeçilemiyordu. Biraz önce de liste halinde belirttiğimiz gibi Winston Churchill Birinci Dünya Savaşından sonra yine görevlendirilmelere devam etti. Kendisi halen daha İngiltere’de en önemli siyasetçiler arasında bulunuyordu. Bu önemi onu yüksek yerlere taşımıştı. Tabi bunlar olurken Devleti Aliyye’nin ismi ve rejim sistemi değişmiş adeta yeni bir devlet ortaya çıkmıştı. Artık kendini toparlama yükselme dönemiydi fakat istenilen gerçekleşemedi. Hatta öyleki Savaştan ağır yenilgiler alan Bitkin Alman Devleti, kendisini 20 senede hızlı bir şekilde yenilemişti ama biz hala yerimizde sayıyorduk.

Bunlarla birlikte İktisadi olarak ta iyi bir noktaya gelen Almanya, Adolf Hitler diktasında büyük bir güç haline geldi. Adolf Hitler bir hayale kapılmıştı ve bu hayal yeni bir Dünya Savaşını patlak vermişti. Nitekim Hitler, Almanya Sınırlarının daha da büyümesi gerektiği gerekçe gösterdi ve 2. Dünya Savaşından bir sene önce Avusturya’yı ilhak edip kontrolü altına aldı. Bunun üzerinede 1939´ da Polonya´ ya yıldırım taktiği ile saldıran Adolf Hitler, resmen savaşı başlattı. Britanya buna karşılık hemen safını belli edip yine Almanya´ya karşı Müttefik Devletlerinin yanında savaşa dahil oldu.

Tabi bu Savaşın başlangıcında Bahriye Bakanlığı görevini ifa eden Winston Churchill, 1940 yılında Bakanlığı bırakıp, Başbakanlığa getirildi. Böylelikle  II. Dünya Savaşı’nda izlediği savaş politikası ve Roosevelt ile kurduğu iyi ilişkiler onu Britanya tarihinin en önemli devlet adamları arasına soktu. Yine bu dönemde Müttefik Devletlerin Balkanlar’a kaydırmaya çalıştığı strateji konusunda Ruslarla çalıştı. Ancak Rusya’nın burada hâkim duruma geçmesinden de çekiniyordu. Bu yüzden savaşın başından itibaren stratejik önemi büyük olan Türkiye’yi savaşa sokmaya çalıştı. Kahire ve Adana’da Türk yöneticileriyle bu konuda yaptığı görüşmelerde, Türkiye’nin istediği askeri yardımı vermeye de yanaşmadı. İyikide yanaşmadı. Çünkü Türkiye böyle bir savaşı bir daha kaldıramaz haldeydi.

Savaş sonrası ülkede yönetimini sürdüren Churchill, 1951 seçimlerinde tekrar iktidara geldi. Geldi ama yaşlılığından olsa gerek 1955’te görevlerini yeğeni Clarissa Churchill’in eşi olan Anthony Eden’e bırakarak siyasetten çekildi.

Son yıllarını daha çok yazarak ve resim yaparak geçiren Churchill, 1965 yılına gelindiğinde 91 yaşındayken ani bir inme gelmesi sonucu öldü ve Blenheim Palace’a gömüldü.

Eveat gelelim reval görüşmlerine, Payitaht Abdülhamid’de bu görüşmler churchillin başında olduğu bir heyet olarak gösterilmekte lakin arkadaşlar ben böyle bir veriye ulaşamadım. Tamam reval görüşmleri oldu ve ayrıntılarını da birazdan vericem ama hakikaten churchill ile bir bağlantısı varmı yokmu inanın bulamadıö. Eğer bulan gören veya bilenleriniz varsa yorum kısmına yazın lütfen.

Başlıca Reval’in 2 önemi vardır.

 ilk olarak 2. Meşrutiyetin ilan edilmesine zemin hazırlamıştır.

İkinci olarak ise O vakte kadar osmanlının toprak bütünlüğünü savunan ingiltere bu görüşme ile osmanlının parçalanmasına onay vermiştir.

Peki tüm bunlar nasıl gerçekleşti gelin beraber bakalım.

Bu Reval görüşmeleri İngiltere ile Çarlık rusyası arasında 1908 yılında gerçekleşen gizli görüşmelerdir. Bu görüşme öncesine kadar ingiltere sömürgelerine giden yollarda kuvvetsiz bir osmanlının her zaman için kendisi için en uygun olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden de rusların panislavizm siyasetine, fransızların baskılarına karşı osmanlıyı koruyucu bir politika izliyordu. işte bu görüşmeler bir dönüm noktası teşkil etmiş ve ingilizler, rusların “hasta adam” ı parçalamaktan giden panislavizm siyasetine izin vermişti.

9 Haziran 1908 sabahı Finlandiya Körfezinin Baltık kıyısındaki Reval, yani bu günkü Estonya’nın başkenti Tallin’de İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı Nikola bir araya geldiler. Bu bir araya gelinmesinde İngiltere’nin ve Rusya’nın, Almanya’ya karşı duydukları ortak korku vardı. Bu yüzden de iki ülke arasındaki ufa tefek sorunlarda çözülmeye çalışılıyordu.

İki hükümdarın katıldığı Reval görüşmesinde İran, Afgan hududu, Girit, Balkan demiryolları ve Makedonya gibi çeşitli konular masaya yatırıldı. Ayrıca Almanya ve Avusturya’ya karşı izlenecek politika da görüşüldü. Görüşmeler hakkında net bir açıklama yapılmaması “Osmanlı devletin parçalanacağı düşüncesini” güçlendirdi. Jön Türkler, bu görüşmede Sultanın pasif politikasından dolayı imparatorluğun paylaşıldığı yönünde yoğun bir propagandaya başladılar.

Tabi İngiltere ve Rusya bu görüşmede Osmanlı’yı geniş çaplı paylaşmasa İttihad ve Terakki’nin gözü pek Bir şey görmüyordu.

Bu yüzden Karadeniz ve Boğazlar Rusya’ya bırakılıyor, Mısır, Sudan ve Basra körfezine kadar Irak İngiltere’nin oluyor, Fransa ise Suriye ile Lübnan’ı alıyormuş gibi bir propagandalarına hızla devam ettiler.

Ama yinede içlerinde bir şüphe vardı. Acaba parçalama yokmuydu. Bu yüzden de gerek İkinci Abdülhamid, gerekse Jön Türkler Reval’de neler olup bittiğini anlamaya çalıştılar. Sultan Abdülhamid, Rus elçisini kabulünde nelerin görüşüldüğünü sorunca, elçinin Tibet’le ilgili bir görüşme yapıldığını, önemli bir buluşma olmadığını söylemesi, şüpheleri daha da arttırdı.

Her ne olursa olsun bu durumu fırsat gören Jön Türkler, bu dönemde İttihat ve Terakki çatısı altında teşkilatlanıp, Sultan Abdülhamid’e karşı faaliyet yürütmeye başladılar. İttihatçılar, Reval görüşmesini yabancı postahaneler aracılığıyla kendilerine ulaşan Avrupalı gazeteler ile Makedonya’daki Avrupalı konsoloslardan öğrendiler. Avrupalı gazeteler de ise bu durum Reval’deki iki hükümdarın görüşmelerinde çeşitli meselelerin yanı sıra Makedonya’nın da masaya yatırılıp, bu Osmanlı toprağında yapılacak ıslahatın ele alındığı yazıyorlardı. O dönemde Islahat demek, o bölgenin kısa bir süre sonra imparatorluktan koparılması demekti.

Böylelikle İttihatçılar, Reval’de Rusya ile İngiltere’nin Türkiye’ye son darbeyi vurmaya, hasta adamın ölümünü erkene almaya, Makedonya’yı, hatta Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmaya karar verdiklerine iyice inandılar. Bu duruma da İkinci Abdülhamid’in pasif ve yanlış dış politikasının sebep olduğu defaatle dile getirdiler. Eğer meclis açılır, Hristiyanlar’a eşitlik verilirse Makedonya elden çıkmaz, ülkenin bütünlüğü sağlanır diye düşündüler.

Bu yüzden de Reval görüşmesini sultana karşı siyasi bir propaganda silahı olarak kullandılar. Jön Türkler 1908 yılının 12 Temmuzunda harekete geçip, 23 Temmuz’da anayasayı yürürlüğe koydurup, İkinci Meşrutiyet dönemini başlattılar. Bu  durumda uzun süreden hazırlanılan ihtilal sürecini iyice hızlandırdı ve 1 sene sonra Sultan 2. Abdülhamid Hân’ı tahtında indirdiler. Ancak kurtardıklarını sandıkları Makedonya ve Doğu Trakya dışındaki Osmanlı’nın diğer Balkan toprakları izledikleri yanlış siyaset yüzünden birkaç yıl içerisinde tamamen kaybedildi. Eyy Koca Sultan, sen gel tüm Osmanlıyı omuzlarında taşı, evlatlarım dediğin gençler seni tahtından edip ülkeyi felakete sürüklesinler. Söylenecek daha çok şey varda neyse bitirelim artık videoyu zaten kaç buraya kadar kaç kişi izledi oda meçhul. Bu yüzden yukarıda ki anketi oylamayı Unutmada sayımızı bilelim.

Kaynakça

Toufanpour, Markus: Winston Churchill – Kriegsherr oder Friedensführer? , 2009.
Baker, Nicholson: Human Smoke. The Beginnings of World War II, the End of Civilization. New York: 2008.
Lukacs, John: Blood, Toil, Tears and Sweat. The Dire Warning. New York: 2008
Amery, Julian. What was Winston Churchill ́s Political Philosophy?. Winston Churchill memorial lecture 1976. Zürich: 1976.
Charmley, John: The End of Glory. A Political Biography. London: 1993.
Exit mobile version