YAVUZ SULTAN SELİM HAN 4. Bölüm

8 dk


Yavuz Sultan Selim Han ve Muzaffer Osmanlı ordusu, 28 Ağustos’ta Haleb’e girdi. Burada son Abbasi halifesine büyük hürmet gösteren Sultan Selim onu Kahire’ye gönderdi. Bu olayın ardından Yavuz Sultan Selim Han 27 Eylül’de Şam’a geçti ve burada üç ay kaldı. Bu müddet zarfında askerini dinlendirdiği gibi hem de etrafındaki Safed, Nabtus, Kudüs, Adun, Gazze gibi şehirlerin kendisine itaatini sağladı.

Kansuh Gori’nin ölümü üzerine, yerine vekil olarak bıraktığı Emir Tomanbay, Kasım 1516’da Mısırda hükümdar ilan edildi. Bu sırada toplanan Osmanlı divanında Mısır’ın fethi için alınacak tedbirler görüşüldü. Bu itibarla Mısır’a yeni seçilen hükümdar Tomanbay’a bir elçi gönderilmesine karar alındı. 1516 Aralık ayında Tomanbay’a gönderilen namede, Yavuz Sultan Selim Han kendisine tabi olunduğu takdirde Gazze’den itibaren Mısır’ı kendisine bırakacağını bildiriyordu. Sultan Selim, ayrıca Mısır beylerini Osmanlılara itaate davet eden mektuplar yolladı. Fakat yeni Mısır hükümdarı ve beyleri, Sultan Selim’in Sina çölünü aşıp Mısır’a geleceğini zannetmidı ve bu çok zor bir işti. Bu yüzden Tomanbay, Yavuz Sultan Selim Han’ın gönderdiği elçileri öldürttü. Casusları vasıtasıyla durumu öğrenen Yavuz Selim hiddetlenerek; “Bu Tomanbay hala kim olduğumuzu bilmez. Vaktiyle bütün dünyanın, alınması imkansızdır dediği İstanbul’u dedemiz Cennetmekan sultan Mehmed fethetmiştir. Biz de onun torunuyuz ve Mısır’ı bi-iznillah alacağız, Zira İslam milletinin ikibaşlılığa tahammülü yoktur!..” demekten kendini alamadı.

Osmanlı ordusu, Şam’dan hareketle on beş günde Kudüs’e geldi. Bu sefer sırasında karşılaşılacak güçlükler hesab edilerek, on beş bin deve ve otuz bin su kırbası te’min edilmişti. Kudüs-i şeriften ayrılan sultan Selim Han, 9 Ocak’ta Sina Çölüne geldi. Bu kum deryası, bir yanardağ krateri gibi kaynıyordu. İmparator Timur Han; Hindistan’ı, İran’ı, Anadolu’yu ve Bağdad, Haleb, Şam gibi pek çok Arab şehirlerini fethedip geçmişti. Ancak buraya geldiği zaman, çaresiz kalarak geri dönmüştü. Sultan Selim Han, burada iken Mısır seferi harekatı hakkında yanındaki devlet erkanıyla müzakerelere başladı. Bu sırada vezir Hüseyin Paşa; ordunun yorgun olduğunu ve bugüne kadar yapılan fütuhatın kafi geleceğini ileri sürerek, susuz çöllerden ordu geçirmenin imkansızlığını ve geri dönmenin zamanı geldiği şeklinde sözler sarfetti. Bir konu hakkında karar verilmeden önce divanda bütün üyelerin görüşlerini alan, fakat karar verildikten sonra bunun aksine söz sarfedenleri şiddetle cezalandıran sultan Selim, derhal Paşa’nın çadırının yıkılmasını emretti. Bu onun idamına işaretti. Nitekim derhal idam edildi. Padişah’ın bu hareketi üzerine artık hiç kimsede itiraz imkanı kalmadı.

Yavuz Sultan Selim Han, ordusunu bütün mevcuduyla bu çölden geçirip Mısır’ı fethe niyet etmişti. Her zaman olduğu gibi keşif kolu çıkartılarak, geçit yerleri tesbit edildi. Bu iş için vezir Hüsam Paşa vazifelendirildi. Bir süre sonra Hüsam Paşa geri dönerek, Sultan’a; “Bizi af buyurunuz Sultan’ım! Velakin bu kızgın çöl deryasını geçmek insanoğlu için mümkin değildir diye düşünürüz devletlüm. Hele hele piyade askeriniz çöl ortasına varmadan buharlaşırlar Sultan’ım!” dedi. Sultan Selim’in hiddetten şah damarı kabardı ve Allahü tealanın Kur’an-ı kerimde dünyadaki her şeyi insanoğlunun emrine verdiğini bildirdiğini söyledi. Daha sonra Hüsam Paşa’yı azletti. Eğer Osmanlı Sultan’ı bir an tereddüt gösterseydi, Hüsam Paşa gibi düşünenlere engel olunamazdı. Yavuz Sultan Selim; “Allahü tealanın yardımıyla bu çölü geçmek bize nasib olur inşaallah” diyerek atını çöle sürdü. Arkasından Osmanlı ordusu, normal bir ovada hareket ediyorcasına alevli Sina çölüne girdi. Çölde, gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri de dondurucu soğuk oluyordu. Bir ara Sultan Selim, atından indi ve yaya olarak yürümeye başladı. Bunu gören devlet erkanı ve süvari birlikleri de atlarından inerek yaya yürümeye başladılar. Herkes bunun sebebini merak ediyordu. Durumu öğrenmek isteyen Hasan Can, Sultan’a yaklaşarak; “Hayırdır inşaallah Sultan’ım! Bütün ordu, devletlü Padişahımız acep niçin yaya yürürler?” diye merak eder” diye sorunca, büyük Sultan şöyle cevap verdi: “İki cihan sultanı Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem önümüzde yaya yürürken, biz nasıl at üzerinde olabiliriz Hasan Can?..” dedi! Ve bir süre sonra Sultan tekrar atına bindi. Ordu-yı hümayun çölde büyük bir hızla ilerlerken, su bitmişti. Herkes susuz bir halde iken, yavaş yavaş başlayan yağmur, sağnak haline çevirdi. Yıllardır yağmur yüzü görmeyen Sina çölünün kaygan kumları sertleşti, yürümek kolaylaştı. Osmanlı ordusu Sina çölünü günde ortalama otuz kilometre yürüyüşle bir haftada geçerek, harb tarihinde rekor yaptı.

Osmanlı ordusu, 21 Ocak 1517’de Kahire’ye çok yakın Birket-ül-Hac mevkiinde konakladı. Memluklü sultanı Tomanbay, Salihiye’de mevzilenmek istedi ise de beylerinin isteği üzerine Ridaniye’de mevzilenmek mecburiyetinde kaldı. Memluklü ordusu elli bin kişilik bir kuvvet ve Avrupa’dan te’min edilen iki yüz toptan meydana gelmişti. Tomanbay’ın harb cephesi, Kahire’nin kuzeydoğusundaki el-Mukattam dağından solda Nil nehrine kadar uzanmıştı. Bu mevziin önü açıktı. Sina çölünden gelen yolu kapsayan ve kontrol altında bulunduran bir durumda idi. Siperlerin gerisine sabit bir şekilde iki yüz top gömülmüştü. Tomanbay’ın hedefi, Osmanlı taarruzunu topçu ateşi ile kırdıktan sonra hassa kuvvetleri ve süvariler ile sarıp Osmanlı ordusunu tamamen imha etmekti.

Osmanlı ordusunun sağ kanadına Anadolu beylerbeyi Mustafa Paşa, sol kanadına Rumeli beylerbeyi Küçük Sinan Paşa, merkeze ise, sadrazam Hadım Sinan Paşa kumanda ediyordu. Sultan Selim Han, Tomanbay’ın tertibatını öğrendikten sonra, askeri dehasını gösterecek olan bir plan tatbit etmek istedi. Araziyi tedkik ettirip, ordusunun bir kısmını el-Mukaftam dağının arkasına geçirmek istedi. Nitekim Ridaniye mevzilerine cepheden taarruz vazifesi yapacak ihtiyati kuvvetleri bıraktıktan sonra, asıl kuvvetler ile 21/22 Ocak gecesi el-Mukattam dağını dolaşarak bir çevirme manevrası ile Memluklü ordusunun gerisine geçti ve muharebe düzeni aldı. Sultan Selim Han, Memluklülerin beklemediği bir istikametten taarruz etmekle, Mısırlıları baskına uğratıp, tatbik edecekleri planları bozarak uzun zamandan beri büyük emekler ile hazırladıkları mevzii ve topları muharebe dışı bırakacaktı. 22 Ocak sabahı harb başlamadan önce iki tarafın muharebe düzeni bu haldeydi.

Tarihe Ridaniye muharebesi olarak geçen muharebe, 22 Ocak 1517 günü sabahı erken saatlerde başladı. Yavuz Sultan Selim’in uyguladığı plandan dolayı, Tomanbay şaşırdı ise de kısa sürede şaşkınlığını atarak karşı saldırıya geçti. Merkezdeki saflar birbirine girip, iki taraf da kıyasıya bir muharebeye tutuştu. Yakın muharebe, her iki tarafın kayıplarının artmasına sebeb oluyordu. Tamamen Osmanlı ordusu tarafından kuşatılan Tomanbay, kumandanlarından Alanbay ve Kurtbay’ı alarak iki yüz seçme askerle, Osmanlı ordusunun merkezine hücum edip, sultan Selim’i öldürmek istedi. Padişah’ın ölmesiyle Osmanlı ordusunun dağılacağını hesaplamıştı. Ordunun merkezinde çarpışan ve askeri gayrete getiren Sinan Paşa’yı padişah zannederek öldürdü. Bu sırada ordunun sağ kanadında karışıklıklar baş gösterdi. Sultan derhal buraya Bali Ağa kumandasında yardımcı kuvvetler göndererek durumu lehine çevirdi. Başarıdan ümidini kesen Tomanbay, muharebe meydanından kaçtı. Ridaniye ordugahı bütün topları ile birlikte ele geçirildi. Vezir Yunus Paşa, Memluklülere karşı zaferin kazanıldığını ve Tomanbay’ın kaçtığını sultan Selim Han’a bildirdiğinde; “Lala, lala! Mısır’ı aldık ama, Sinan’ı kaybettik. Sinan’ı Mısır’a değişmezdim. Sinan’sız Mısır’da ne güzellik olur?” sözleri ile Sinan Paşa’nın, yanındaki kıymetini belirtti. Osmanlı ordusu 24 Ocak 1517 tarihinde Kahire’ye girerek, Mısır’ın fethi tamamlamış oldu!

Kahire’nin zabtından sonra, Yavuz Sultan Selim, ordugahı Bulak mevkiine kurdurdu. Bu sırada yakalanamayan Tomanbay, 27-28 Ocak gecesi yatsı namazından sonra, on bin kişiyle ansızın otağ-ı hümayuna hücum edip kuşattı. Mücadele ertesi gün de devam etti. Durumdan haberi olan Osmanlı ordusu gafil avlanmadı. Bu olaydan sonra Kahire’yi ele geçiren Tomanbay, şehirde ele geçirdiği Osmanlı askerini öldürttü. Yunus Paşa yeniçeri kuvvetleriyle Kahire’ye girdi. Üç gün üç gece Kahire sokaklarında muharebe oldu. Bütün şehir halkı Tomanbay’a yardım ediyordu. Tomanbay, kadın kıyafetine bürünerek şehirden kaçmayı başardı. Bunun üzerine mukavemetten ümidini kesen Memluklü beyleri teslim oldular. Said taraflarına kaçan Tomanbay’a amannameler gönderilerek af edildi ise de, itimad etmeyerek kendisine gelen elçileri öldürttü. Bütün bu hadiselerden sonra, Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından takib edilerek, Nil kenarında yakalandı. Şehsuvaroğlu Ali Bey, Tomanbay’ı Bab-ı Züveyle’de astı. Cesedi üç gün asılı kaldıktan sonra hükümdarlara mahsus merasimle defnolundu.

Yavuz Sultan Selim Han, 10 Eylül 1517’ye kadar sekiz ay Mısır’da kalarak mahalli ıslahat yaptı. Bu sırada Memluklülere tabi olan Mekke emiri Şerif Ebu Berekat, oğlu Şerif Ebu Nümey vasıtasıyla Mekke’nin anahtarlarını Sultan’a gönderip Osmanlı Devleti’ne itaatini arz etti. 6 Temmuz 1517’de mukaddes makamların anahtarları, Mekke ile Medine’deki Emanat-ı mukaddese Selim Han’a sunuldu. Mukaddes emanetlerin en mühimleri hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) Sancak-ı şerifi ile mübarek Hırka-i saadetidir! Mukaddes emanetler içinde, hazret-i Osman ve hazret-i Ali’nin el yazıları ile iki de Kur’an-ı kerim vardı. Yavuz Han, bunlar için Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Şerif denen daireyi yaptırmıştır. Sultan Selim, Şerifin oğluna geri dönüşte babasına götürmek üzere, emirlik beratı ile beraber bir çok hediye ile Mekke ve Medine ahalisine surre denilen para ve bol mikdarda zahire gönderdi. Sultan, Mısır’dan ayrılmadan önce idari bir takım tedbirler aldı. Kahire’deki Memluklü hanedanından olanları, halife ve akrabalarını, Mısır’da kalması uygun olmayan alim, şeyh ve beyleri deniz yoluyla İstanbul’a gönderdi. Yavuz Sultan Selim 10 Eylül 1517’de geri dönmek için Mısır’dan ayrıldı. Dönüş sırasında Sultan ile konuşarak gitmekte olan sadrazam Yunus Paşa, Mısır valiliğinin kendisine verilmeyip, Hayır Bey’e verilmesinden dolayı üzgündü. Konuşma esnasında Padişah’ın; “Mısır’ı arkada bıraktık” demesini fırsat bilerek Yunus Paşa üzüntüsünü izhar etti ve bu kadar zahmet çekip kazanılan Mısır’ın tekrar bir Çerkese verilmiş olmasını tenkidvari bir şekilde söyledi. Bunun üzerine, Yavuz Sultan Selim derhal sadrazamı idam ettirdi. Yerine Şam’dan çağrılan Piri Mehmed Paşa sadarete getirildi. Şam’a uğrayan Sultan, Haleb’e geçerek burada iki ay kadar kaldıktan sonra, 6 Mayıs 1518’de İstanbul’a hareket etti. 25 Temmuz’da, İstanbul’un Anadolu yakasına gelen Yavuz Sultan Selim, gece herkesin evlerine çekildiği vakit bir sandalla boğazı geçerek hiç bir merasim yaptırmadan sarayına girdi. Zira kendisine gösterilen teveccühün, İhlasını zedeleyeceğinden korkuyordu. İşte bu kadar büyük bir sultan’dı.

İstanbul’a gelen Mısır alimleri ile Osmanlı alimleri toplanarak, hilafetin resmen sultan Selim Han’a devredilmesine karar verdiler. Bu haber Selim Han’a ulaştığı zaman gözleri yaşararak Allahü tealaya şükretti. Böylece Selim Han; Halife-i müslimin sıfatını kazandı. Bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar bütün Osmanlı padişahları halife olarak vazife yaptılar.

Sultan Selim Han, İstanbul’a döndükten sonra Osmanlı Devleti ve bütün İslam alemi için tehlikeli olan Safevi hükümdarı Şah İsmail’in faaliyetlerinin önüne geçmek istiyordu. Fakat Safevi ordusu, Osmanlılar ile bir meydan muharebesi yapmak cesareti gösteremiyordu. Buna rağmen Safevi propagandacıları, Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye devam ediyorlardı. Nitekim bunlardan Bozoklu Şeyh Celal ismindeki Safevi propagandacısı, bozuk itikat sahiplerini etrafına toplayarak, Mehdi olduğunu ilan etti ve Turhal’da yeni bir isyan çıkardı. Ankara üzerine doğru yürüdükleri sırada, Maraş valisi, Şehsuvaroğlu Ali Bey ani baskınla isyancıları bozguna uğrattı. Bozoklu Şeyh Celal, bozgun sırasında kaçmak istedi ise de, yakalanıp öldürüldükten sonra, kesik başı İstanbul’a gönderildi. Yavuz Sultan Selim Han Şehsuvaroğlu’nu bu hareketi bastırdığından dolayı mükafatlandırdı.

Diğer taraftan Sultan, donanmaya önem vererek büyük bir hızla hazırlık yapıyordu. Bu hazırlığın neticesinde ne tarafa sefer yapılacağı belli değildi. Fakat ilk önce Venedikliler telaşa düşüp, hemen Kıbrıs’a aid vergiyi İstanbul’a gönderdiler ve Avrupa devletlerinden kendilerine müttefik aradılar. Hazırlıklar büyük bir hızla devam ederken Sultan, Edirne’yi çok sevdiğinden bu eski Osmanlı başşehrine gitmek, Edirne’de, yapacağı işler hakkında kesin karar vermek istiyordu. Sadrazam Piri Mehmed Paşa’yı ordu-yı hümayun ile önceden Edirne’ye gönderdi. Kendisi 18 Temmuz 1520’de İstanbul’dan Edirne’ye gitmek için hareket etti. Yola çıkmadan önce Sultan, sırtında çıkan bir çıbandan rahatsızlanmıştı. Bu yüzden yolda ağır gidiliyordu. Çorlu’da başhekim Ahmed Çelebi tarafından kırk gün süreyle tedavi edildi. Büyümüş olan yara açıldığından, Sultan hareket edemeyecek kadar takatsiz düşmüştü. İki ay kadar hasta yatan Sultan, vasiyetini yaptıktan sonra, 22 Eylül 1520 Cuma akşamı Osmanlı karargahının bulunduğu Çorlu’nun Sırt köyünde Yasin-i şerif okurken ruhunu teslim etti. Manisa valisi bulunan tek oğlu Şehzade Süleyman gelinceye kadar vefatı gizli tutuldu. Cenazesi İstanbul’a getirilerek, inşaatını başlattığı Sultan Selim Camii yanına defnedildi. Yerine geçen oğlu Süleyman Han tarafından cami tamamlanıp, kabri üzerine türbe yapıldı. Allah bu koca Sultan’dan razı olsun!


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
4
Üzgün
Kızgın Kızgın
2
Kızgın
Hahaha Hahaha
1
Hahaha
Beğendim Beğendim
13
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
12
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
10
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
9
Beğenmedim
Entel Bilgiç
Ağırlıklı olarak Osmanlı tarihi ile ilgilenen ve edindiği çeşitli bilgiler ışında sizleri bilgilendiren bir youtube kanalıdır.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds