ZAMANDA YOLCULUK YAPILDI MI ?

17 dk


Hayır Bulamadık. Böyle başlayacağımızı düşünmemiştiniz değil mi ? Öncelikle Zamanda seyahat tam olarak anlamını yansıtmayan bir kavram. Yani zamanda ileri ya da geri gidemezsiniz. Bu iddia tamamen bir safsatadır. Filmlerde gördüğümüz o zamanda yolculukta da zaten ileri ve geri gidilmez ya da fizikçe gidilmemelidir. Şöyle Zaman aşılamayacak kadar geniş bir kavram aşılamayan algılanamayan bir şeyin ilerisine veya gerisine gitmek ne kadar mantıklı olurdu ? Fakat zamanın genişlemesi mümkündür. İnterstellar filminin bir sahnesine göz atalım… (SAHNE) 

 

Gördüğünüz  gibi zamanın genişlemesi tam olarak budur. Zaman sizin için farklı akar bu da hızımızla alakalıdır. Peki bu kadar güçlü bir hız neyi ifade eder ? Işık hızını tabiki de. 

E=MC^2 göre kütlemizin olabildiğince sıfıra yaklaşması gerekir ki şu an sadece kesin olarak ışığı biliyoruz.  

 

Ayrıca zamanda seyahat yaptığını söyleyen birçok insan var. Fakat araştırısanız ki hiçbirinin tutarlı olmadığını görürsünüz. Söyleyin cidden zamanda seyahat yapsanız medyada görünmek ister miydiniz ? Bence etkisinden çıkamazdınız. Peki gelecekten gelmiyorlar o halde zamanda seyahati bulamadık gibi bir paradoksa ne dersiniz ? 

Belki de buldukları için gelmiyorlardır ya da geldiler de bizim haberimiz yok. Konumuz bilim olduğuna göre işe bir de bilimsel açıdan bakalım isterseniz. 

 

Newton fiziğinden başlayarak zaman yolculuğunun fizik açısından yargılarına bakarsak. 

Newton Fiziği Çerçevesinde Zaman Yolculuğu 

Temellerini Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel Prensipleri) isimli kitabıyla 17. Yüzyılda Isaac Newton’ın attığı, ve sonrasında başta J. L. Lagrange, W. R. Hamilton ve C. G. J. Jacobi olmak üzere bir çok fizikçinin ve matematikçinin geliştirdiği klasik mekanikte, ya da kısaca Newton fiziğinde, mutlak zaman kavramı vardır. Bütün gözlemcilere göre zaman aynı yönde ve eşit hızda akar. Bunu, basitçe bir nehir gibi düşünebiliriz. Sürekli olarak, bir andan diğerine akıyor gibidir, tek yönlü olarak yalnızca geleceğe doğru… Bu, bizim günlük hayattan alışkın olduğumuz ve içgüdülerimize de doğru gelen zaman anlayışıdır. 

Zamanın fiziksel dinamiklerden ya da gözlemcilerden bağımsız ve mutlak olması demek, Newton fiziği çerçevesinde bizim zamanda ileri ya da geri gidebilmemizi imkansız kılmaktadır. Bu Newton kanunlarının doğrudan bir sonucudur: Newton, etrafında gözlemlediği olguları açıklayabilmek için mutlak uzay ve mutlak zaman kavramlarına ihtiyaç duymuş, bu kavramlarla oluşturduğu fizik de doğayı açıklayabilmiştir. Bu yüzden de Newton fiziği kapsamında en baştan zaman yolculuğunun olamayacağını kabul etmiş oluruz. 

Ancak ilginç bir şekilde, olayların ileri doğru hareket eden bir sırayla meydana gelmek zorunda olduğunu söyleyen herhangi bir fizik yasası yoktur. Fizikteki tüm denklemler zaman ileri doğru akarken de geri doğru akarken de aynen geçerlidir. Peki bizler neden olayların meydana gelişini yalnızca tek yönlü olarak izleyebiliyoruz? 

 

Newton’un mutlak zaman ve mutlak uzay kabullerinin aksine Einstein da mutlak olması gereken şeyin "ışığın farklı gözlemcilere göre hızı" olduğunu ileri sürmüştür. Fiziğin bütün gözlemcilere göre de aynı olmasını şart koştuğumuzda da, mutlak zaman ve mutlak uzay kavramları kalkmak zorunda kalmıştır. O halde zamanda geçmişe veya geleceğe gitmek mümkün müdür? 

 

Bu durumda ek bir şart koymazsak, Einstein’ın Özel Göreliliği başka gözlemcilere göre hızımızı değiştirerek o gözlemcilerin geçmişlerine ve geleceklerine gitmemize izin vermektedir. Gerçekten de matematiksel olarak sadece durgun olduğumuz biriyle aynı zamanı paylaşırız. Eğer ki bir arkadaşımıza göre ışık hızından daha az hızlarla hareket ediyorsak, bizim zamanımın ona göre daha yavaş akacaktır, ve biz bu şekilde bir süre hareket edip sonra tekrar ona göre duracak olursak bize göre daha az zamanda ona göre daha çok zaman geçirmiş oluruz: Yani arkadaşımızın geleceğine gitmiş oluruz! 

Bu noktayı şöyle bir örnekle açıklayalım: Kerem ve Aslı bir parkta oturuyor olsun. Bahar oturmaya devam ederken Kerem biraz dolaşıp tekrar Aslı’nın yanında oturursa Kerem , Aslı’nın  geleceğine gitmiş olur; çünkü Kerem yürürken sıfırdan yüksek bir hıza sahiptir ve dolayısıyla zaman onun için Aslıya  göre daha yavaş akacaktır! Elbette günlük hayatta karşılaştığımız hızlar aşırı düşük olduğu için, bu geleceğe sıçrama da inanılmaz düşük (hatta belki de hesaplamaya değmeyen) miktarlardadır. Örneğin Kerem ortalama bir hızla bir saat yürüyüp gelse, Aslı’nın sadece bir nanosaniyenin beş binde biri kadar geleceğine gitmiş olur! Oysa ışık hızının yarısı bir hızda hareket etseydi, aynı sürede Aslı’nın dokuz dakikadan fazla geleceğine gitmiş olurdu. 

 

Zamanda yolculuk yapmanın bir diğer yolu da, uzay-zamanın çok fazla büküldüğü bir yere (örneğin bir nötron yıldızının veya bir kara deliğin yanına) gitmelisiniz. Einstein’a göre kütle çekimi, zamanı büyük ölçüde etkiler. Çekim kuvveti ne kadar güçlüyse zaman o kadar yavaşlar. Ve bildiğimiz gibi kara deliklerin ışığın bile kaçamadığı bir çekim kuvveti vardır. Siz, bir karadeliğin yanına yaklaştığınızda, zaman bükülecek ve yavaşlayacaktır. Sizin için oradaki birkaç saat dünyada yüzlerce yıl demek olduğundan eve döndüğünüzde dünyanın geleceğine gelmiş olursunuz. 

 

Bu da İnterstellardan bir sahne. 

 

Peki ya geçmişe gitmek? Hepimizin bir şekilde gerçekleştirmek istediği bu olay, teoride solucan delikleri ile mümkün gibi görünüyor. 1935 yılında Albert Einstein ve Nathan Rosen tarafından geliştirilen kurama göre solucan delikleri (ya da Einstein-Rosen Köprüleri), uzay-zaman düzleminin kara delikler gibi büyük kütleli cisimlerce muazzam miktarda bükülmesi sonucu, uzayın aslen birbirinden yüz binlerce ışık yılıyla ayrılmış bölgelerinin, tıpkı bükülen bir kağıdın uç köşelerinin bir araya gelmesi gibi yakınlaştığını öngören, adeta "kestirme yol" olarak görebileceğimiz astronomik yapılardır. Sadece iki mekanı değil, iki zamanı da birbirine bağlarlar. Bir solucan deliği uzay-zamanın bir parçasıyla daha önceki ana ait bir başka parçasını birbirine bağlayabilir. Ancak ufak bir sorun var: Solucan deliklerinin varlığı henüz ispatlanabilmiş değildir; hatta sabit bir şekilde açık kalabilmek için ihtiyaç duyacakları enerji miktarından ötürü, teorik olarak mümkün oldukları bile oldukça şaibelidir. 

Zamanda geriye gitmenin mümkün olabileceğini söyleyen bir diğer bilim insanı Einstein’ın yakın arkadaşı Kurt Gödel’dir. Hakkında videoyu hakkeden bir bilim kahramanıdır. Pazar günü yayında olacaktır bilginize. Nerede kaldık evet 1940’lı yıllara gidiyoruz. Bu yıllarda  Princeton Üniversitesi İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde çalışan Kurt Gödel, Einstein’ın kütle çekimi alanı denklemlerini kullanarak kendi ekseni etrafında dönen silindirik bir evren modeli tasarlamıştır. Bu evren modeline göre madde ışık hızını aşmaya gerek kalmaksızın uzayda ve zamanda kapalı bir halka çizecekti. Ve siz zamanda ileriye giderek kendi geçmişinize ulaşabilecektiniz. Ancak bu da, Termodinamiğin ikinci yasasını  

ihlâl etmeyi gerektirmektedir ve bu nedenle pek mümkün gözükmemektedir. 

 

Ne diyor Termodinamiğin ikinci yasası ? 

İşte bu konu da uzun uzun konuşulması gereken bir konu olacak. Çünkü Entropiyi bilebilmek için diğer yasaları ve hatta daha fazlasını bilmeniz gerekecek. 

 

Peki Ya Takyonlar? 

Işıktan hızlı gidebileceği düşünülen takyon isimli parçacıklar teorize edilmektedir. Ancak bunlar tamamen varsayımsal parçacıklardır ve var olduklarına dair hiçbir bulgu bulunmamaktadır. Bu varsayıma göre nasıl ki fotonlar (ışık paketleri) ışık hızında yol almaktadır ve başka hiçbir hızda hareket edememektedir; takyonlar da ışıktan hızlı hareket edildiğinde ortaya çıkan parçacıklardır. Teorik olarak, eğer ki takyonlar gerçekse, ışıktan hızlı yol almak mümkün olabilirdi.  

Ama burada da bir problem var: Princeton Üniversitesinden ABD’li fizikçi Richard Gott, 1974 yılında tıpkı ses hızını aşan uçaklarda "şok dalgası konisi" oluşması gibi, takyonların da arkasında bir "kütleçekim dalgası konisi" geldiğini buldu. Teorik parçacıklar olan takyonların sıra dışı özellikleri nedeniyle bu koni, parçacığın enerji kaybedip daha da hızlanmasını sağlıyor; yani beklenenin tam tersi! Ardından aynı hızda hareket eden bir anti-takyon ile çarpışıp yok oluyor. Çarpışma sonsuz hızda gerçekleşse de Gott'un önerdiği çözümler, bir takyonun ömrünün büyük bir kısmını ışık hızının üstünde geçireceğini söylüyor. Ancak bu, zamanda yapılması istenen yolculuğu süre olarak fazlasıyla kısıtlıyor. 

Evren Dönüyorsa, Bir Zaman Makinası Gibi Çalışabilir mi? 

Einstein’ın arkadaşı ve Princeton’dan meslektaşı olan Kurt Gödel, evreni zaman makinalarına izin verecek hale sokan bir çözüm bulmayı başarmıştır. Ancak bunun mümkün olması için gereken en önemli şey, Evren'in dönüyor olmasıdır. Bu tarz bir Gödel Evreni, zaman makinası gibi davranan kapalı halkalar oluşturabilmektedir. En azından teoride, bunlardan birinde yolculuk yaparak düne gidebilirdiniz. Bir tur daha atınca, bir gün daha geriye gitmek mümkündü. 

Gödel Evreni'nde kozmik dönüş nedeniyle ışık ışınları, muz biçiminde bir yol izler. Bu da demek oluyor ki muzun bir ucundan diğerine, bir doğru üzerinde hareket ederek ışık ışınlarından hızlı yol almak mümkündür.  

Ama görünen o ki bizim evrenimiz bir Gödel Evreni değil. 1920’lerde Edwin Hubble’ın keşfiyle bildiğimiz gibi, genişleyen bir evrende yaşıyoruz. Dolayısıyla dönen bir evren çözümü en azından şimdilik çok olanaklı gözükmüyor. 

Paralel Evrenler, Zaman Yolculuğuna İzin Verir mi? 

Zamanda yolculuğunda bazı problem veya paradoksları var ve bunlar bazen zamanda yolculuğun mümkün olup olmadığını sorgulatıyor. Bunlardan en popüleri daha önce de değindiğimiz "Büyükbaba Paradoksu/Problemi" 

Diyelim ki zamanda yolculuk yapıp geçmişe gittiniz ve büyükbabanızı, büyükannenizle tanışmadan öldürdünüz. Bu durumda karşımıza bazı problemler çıkar. Örneğin: Büyükbabanızı büyükannenizle tanışmadan öldürdünüz; ama onlar tanışmadıysa, siz nasıl doğdunuz? Doğmadıysanız, büyükbabanızı nasıl öldürdünüz?  

Ama merak etmeyin, bu paradokstan çıkmanın bir yolu var: Bildiğiniz gibi, atomların ve parçacıkların dünyasını anlamak için elimizdeki en iyi teori Kuantum Teorisi. Buna göre temel parçacıklar aynı anda birden fazla ihtimali barındırabiliyorlar (buna süperpozisyon adı veriliyor). Kuantum kuramının çoklu dünya yorumuna göre, ne zaman bir kuantum olayı olsa (mesela bir atom tarafından foton açığa çıkarılsa ya da çıkarılmasa), aslında iki olay da paralel gerçeklikte gerçekleşiyor. Evren, durmaksızın, olası tüm geçmişlerin olduğu senaryolara bölünüp duruyor. Çoklu dünya senaryosuna göre eğer gidip büyükbabanızı öldürürseniz, paralel evrendeki büyükbabanızı öldürdünüz demektir. Çünkü eğer böyle olmasaydı az önceki paradokslar senaryosu dizilirdi ve paradoks deneyimini hiç yaşadığımız için sonuçlarının ne olacağını bilemiyoruz. 

 

Kozmik Sicimler, Zaman Yolculuğunu Mümkün Kılar mı? 

Kozmik sicimleri kullanarak zaman makinesi yapmak mümkün olabilir. Uzay zamandaki tek boyutlu "faylar"ın, evrenin çok erken dönemindeki çok yüksek enerjili koşulları koruduğu düşünülmektedir. Kozmik sicimleri, suyun donduktan sonra oluşan çatlaklara benzetmek mümkün ve doğadaki temel güçleri birleştirmeye yönelik kuramların çoğunda bu kozmik sicimler karşımıza çıkıyor. Bu sicimlerin sonu yok ve ya onlar da sonsuz ya da kapalı birer döngü oluşturuyorlar. Kozmik sicimler muazzam bir gerilime sahip ve bu da onların zamanla daha da gerilmelerini ve genelde ışık hızının yarısından yüksek bir hızla hareket edebilmelerini sağlıyor. Genel Görelilik Teorisi'nde böyle bir gerilim, "itici kütle çekimi"ne sebep oluyor. O yüzde sicimler inanılmaz kütlelerine rağmen (santimetre başına 10 milyon kere milyar ton), kütleçekim etkisi birbirini sıfırlıyor ve yanındaki cisimler bundan etkilenmiyor.  

Bir sicimin zaman yolculuğu için kullanılabileceğinin ipuçları, sicimin uzay-zamana yaptığı şeyden geliyor. Bir kağıdın üzerinde sicimin sayfanın içinden ve sayfanın düzlemini çevreleyen dairesel diskten geçtiğini düşünelim. Bu, normal uzay-zamandır. Ama bir sicim uzay-zamana garip bir şey yapar ve onu pizza dilimi gibi keser eksilen dilimin iki yanında uzay-zaman tekrar birleşir. Yani sicimin etrafındaki uzay-zaman düz değil de sığ bir koni şeklini alır. Böylece bir ışık demetinden daha hızlı yol alabilecek konuma gelir. Sicimin etrafında yolculuk yapmak, uzay-zamanın içinden geçen kestirme bir yol gibidir çünkü böylece 360 derece dönmeden bir daire oluşturmanız mümkündür.  

Uzay-zamandan kesilen pizza diliminin çok küçük, bir derecenin binde biri genişlikte olduğunu belirtmeliyiz. Yani bir kozmik sicim gerçek olsaydı bile, uzay-zamanın zırhında küçük bir açıklık gibi olacaktı ve orada yolculuk yapmak çok büyük beceri isterdi. 

Solucan Delikleri ve Zamanda Yolculuk 

Genel Görelilik Teorisi'ne göre zaman farklı, kütle çekim etkileri altında farklı hızlarda akıyor. Yani bir zaman makinesi yapmak için bu türden iki farklı bölgeyi bulup bağlamanız ve aralarında yolculuk yapmanız gerekiyor. 

İki nokta alalım. Biri Dünya’da zamanın normal hızda aktığı bir nokta olsun, diğeri ise kütle çekimi yüzünden daha yavaş aktığı, kara delik civarı bir nokta olsun. Eğer birbirinin aynı iki saati Pazartesi günü (biri Dünya’da, diğeri kara delikte olacak şekilde) çalıştırırsanız Dünya’da Cuma gününe gelindiğinde, kara delikte ise Çarşamba olur. Bu durumda Dünya’dan anında kara deliğe gitmenin bir yolunu bulursanız, zamanda geriye gidersiniz.  

İşte burada devreye Solucan Deliği kavramı giriyor. Şu şekilde düşünmek de mümkün: Bir kağıtta iki nokta var, eğer kağıdı katlayıp noktaları üst üste getirirseniz ve delikleri birleştirirseniz, iki nokta üzerinde seyahat edersiniz (tabii ki fiziksel olarak değil). İşte buradaki kestirme birleşik Solucan Deliğine karşılık geliyor.  

Solucan Delikleri’nin sorunu, göz açıp kapayıncaya kadar kayboluyor olmaları ve içinden geçebilmemiz için de itici kuvvet gibi bir şey ile açık tutulmaları gerekiyor. Buradaki itici kuvvet, karanlık enerji olabilirdi, ama karanlık enerji, böyle bir deliği uzun süreler açık tutamayacak kadar zayıf.  

Harvard Üniversitesi'nde fizik alanında doçent olan Dr. Daniel Jafferis ve meslektaşları Dr. Ping Gao ile Dr. Aron Wall bir başka yol bulduklarını söylüyorlar: 

Kara deliklerle içinden geçilmez bir kara deliğin iki ucunun doğrudan etkileşimi, negatif enerji sağlayabilir. 

Ortaya çıkan anti kütle çekim etkisi, Einstein-Rosen Köprüsü’nün (nam-ı diğer "Solucan Deliklerinin") çöküşünü önleyerek, solucan deliğinin içinden geçilebilir hale getirebilir. Yani içinden geçilebilen solucan delikleri belki de teorik olarak mümkündür. Jafferis, en azından teoridebir insanın solucan deliğinden geçmesinde bir sıkıntı olmadığını söylüyor. 

CASİMİR ETKİSİ VE NEGATİF KÜTLE 

 

uzay boşluğuna birbirine çok yakın iki ince levha yerleştirirseniz bunların arasında kalan küçük uzaydaki kuantum alan dalgalanmaları, levhaların dışında kalan evrendeki dalgalanmalardan daha sınırlı olur. Bu da dış uzaydaki kuantum alan basıncının levhaları birbirine doğru itmesini sağlar. Buna casimir etkisi diyoruz.  

Öncelikle levhaların birbirine yaklaşması, boş bıraktıkları yerdeki uzayın genişleşmesine neden olur. Sonuçta negatif basıncın çekim etkisi, negatif basınçtan doğmasına karşın çekim yerine itim yaratan negatif enerji ile çelişmez; çünkü negatif enerji levhaların bıraktığı yerde yeni uzay boşluğu yaratır. Bu da evrenin genişlemesine ve genişlerken de içindeki galaksilerin birbirinden uzaklaşmasına neden olur. Negatif enerjinin itici etkisi budur! 

Peki negatif basınç neden ters yönde işleyen negatif enerji yaratıyor? Bunun sebebi enerjinin korunumu yasasıdır. Enerjiyi yoktan var edemez veya yok edemezsek evrenin toplam enerjisinin de 0 olması gerekir. Oysa evren vardır ve gerçektir! Bu sebeple toplam enerjisinin 0 olması mümkün değil gibi görünür. 

Ancak, sıfırdan kast ettiğimiz şey nötr atomların toplam elektrik yükünün 0 olması gibi bir şeydir. Nitekim evrendeki pozitif enerji normal maddeyikaranlık maddeyiantimaddeyi ve gerçek uzayı oluşturur. Negatif enerji ise uzayın genişlemesine yol açar. Böylece evrendeki lokal pozitif ve negatif enerji toplamının sıfır olmasını sağlar. 

Dolayısıyla negatif basınç toplam enerjiyi 0’a eşitleyip enerjinin korunmasını sağlamak amacıyla negatif enerji yaratır. Negatif basınç yüzünden yoktan ortaya çıkan negatif enerjinin, lokal evrendeki toplam enerjiyi artırmadan var olmasının tek yolu ise eşdeğer pozitif enerji yaratmasıdır. Bunu da uzayı genişleterek yapar, yani pozitif enerjiden oluşan yeni uzay boşluğu yaratır. 

BUNUN BİR BEDELİ VARDIR! 

O da evrenin genişlemesidir ve biz de evrenin genişlemesine yol açan negatif enerjiye karanlık enerji diyoruz. Öte yandan; genişleyen evrendeki toplam enerjinin arttığını ve bunun enerjinin korunumunu ihlal ettiğini düşünebilirsiniz. Ancak, bu yasayı korumanın tek yolu evrenin genişlemesidir. Sonuçta enerjinin korunumu sadece kapalı enerji sistemleri için geçerlidir (örneğin lokal uzay). Genişleyen bir evren ise açık bir sistemdirPeki karanlık enerji ile çalışan zaman makinesi yapabilir miyiz? 

KARANLIK ENERJİ VE ZAMAN MAKİNESİ 

Bu soru nereden çıktı derseniz: Karanlık enerji negatif enerjidir ve kütle dediğimiz şey aslında enerji olduğuna göre, negatif enerjiyle de negatif kütle yaratabiliriz ki zaman makinesi olarak kullanmak üzere solucandeliği açmak için bize negatif kütle gerektiğini görmüştük. Buna karşın, evrende negatif enerji ürettiğini gördüğümüz tek mekanizma Casimir etkisidir. 

Mademki Casimir etkisi negatif enerji yaratıyor (bunu deneylerle kanıtladık) ve mademki kütle aslında enerjidir, öyleyse Casimir etkisi ile negatif enerji ve dolayısıyla negatif kütle yaratabilir miyiz? Ne yazık ki bu da imkansız görünüyor: 

Sonuçta karanlık enerjinin, enerjinin korunumu yasasına uymasının tek yolu sadece pozitif enerjiyi dengeleyecek miktarda oluşmasıdır. Böylece lokal uzayda enerjinin toplam miktarı artmamış olur. Evet, karanlık enerji boşluğun enerjisidir ve karanlık enerji uzay boşluğunu büyüterek evreni genişletir ki böylece evrendeki toplam karanlık enerji miktarı artar; ama lokal uzayda karanlık enerjinin şiddeti sabittir. Peki bu ne anlama geliyor? 

TERMODİNAMİK ZAMAN MAKİNESİ 

Bu durum karanlık enerji/negatif enerji kullanarak zaman makinesi yapmamızı önlüyor; çünkü termodinamik yasalarına göre enerjinin tamamını yararlı işe dönüştüremezsiniz. Dahası zaman makinesi dahil bütün makineler, uzayda bir yerden aldığı enerjiyi başka yere aktararak çalışır. Oysa enerjinin korunumu yüzünden, karanlık enerjinin tamamı evreni genişletmeye harcanır ve bize zaman makinesi yapacak artık enerji kalmaz. Zaman makinesi önündeki diğer engel ise Casimir etkisidir: 

Evrenin hızlanarak genişlemesinden sorumlu olan karanlık enerjinin, aslında negatif enerji olduğunu ve bunun da Casimir etkisinden kaynaklandığını söyleyelim. Oysa evrende gördüğümüz karanlık enerji yoğunluğu, Casimir etkisiyle hesaplanan enerjiden 10120 kat düşük çıkıyor! Bu da iyi bir şey, yoksa evrenimiz karanlık enerji yüzünden ışıktan hızlı şişerek parçalanırdı (büyük yırtılma)! 

Yine de bu durum Casimir etkisi hakkında bilmediğimiz şeyler olduğunu gösteriyor. Açıkçası termodinamik engeli baypas etmenin bir yolunu bulsak ve Casimir etkisinden türeyen negatif enerjiyi yararlı bir işte kullanmayı başarsak bile, negatif enerjiyi kütleye dönüştürmeyi bilmiyoruz. Gördüğünüz gibi negatif enerji kütle değil, uzay yaratıyor. İşte bu sebeple fizikçi Frank Tipler, yalnızca normal madde ve enerji kullanan bir zaman makinesi yapmak istedi. Buna Tipler silindiri diyoruz fakat bu konuya da bugün girersek kafanız allak bullak olur. O konu üzerine uzun uzun konuşulması gereken nadide bir konu… 

 

 

Ya  Philadelphia Deneyi 

Efsaneye göre, 1943 senesinde yürütülen gizli bir deneyde Amerikan Donanması yok edici gemisi olan USS Eldridge’in görünmez olmasını, madde-dışı olmasını ve Philadelphia’dan Norfolk’a (Virgina) kadar gidip geri gelmesini sağladı. Bir açıklamaya göre geminin tam 10 saniye boyunca zamanda geriye gitmiştir (ancak bunun nasıl belirlendiği hala anlaşılmaz bir şey). Deneyin çok kötü yan etkilerinin olduğunu söylenmiştir, mesela denizcilerin görünmez kalması gibi. Gizli hükümet projeleri genellikle böylesine fantastik hikayelerle doludur, ancak bu hikaye günümüze kadar ulaştı ve hatta 1984 senesinde çekilen bir filmin ana konusuydu. 

 

Bahsettiğimiz Philadelphia deneyi de bir sonraki haftanın konusu ona da uzun uzun değineceğiz.  

Özetleyecek olursak, Newton fiziğinde zamanda yolculuk yapılamayacağı bir kabuldür çünkü zaman mutlak kabul edilir. Özel Görelilik ve Özel Göreliliği içine alan diğer teorilere göreyse de (Genel Görelilik ve Standard Model gibi) zamanda ileri yolculuk yapılabilir, fakat geriye yolculuk yapılamaz. Bu da bizim nedenselliğin her gözlemci için geçerli olduğunu kabul etmemizden kaynaklanır. 

Tüm bunlardan sonra, varabileceğimiz kısmen hayal kırıcı sonuç şu: Geçmişe gitmek teorik olarak imkansız gözüküyor; geleceğe gitmek içinse yeterli teknolojimiz bulunmuyor. Bu da, çok daha fazla çalışmamız ve Evren'in daha fazla sırrını, daha hızlı ve isabetli bir şekilde çözmemiz gerektiğini gösteriyor. 

 

İyi yanından bakarsanız İnterstellar, Source Kod,Predestination,Prestij, Zamanda aşk, geleceğe dönüş ve daha birçok filme konu oldular. Kitaplar çıkarıldı… evet herkes ama herkes bu konuya yoğun ilgi gösterdi göstermeye devam ediyor. Ama kabul edin tenet filmi tam bir fiyaskoydu. Sevgiler Nolan abi. Neyse dediğimiz gibi bu konuya ilgimiz yeter ki olsun yeter ki zamanda seyahat için merakımız olsun. Keşfetme yeteneğimiz olsun ki ileriye daha da ileriye yolculuk mümkün olsun… Merak ve azim gerisi teferruat…  

Bilimle Kalın Değerli Bilim Arşivi Topluluğu… 


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
10
Üzgün
Kızgın Kızgın
9
Kızgın
Hahaha Hahaha
8
Hahaha
Beğendim Beğendim
6
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
5
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
4
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
2
Beğenmedim

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds